Hiçbir ilâh kabul etmeyen, Tanrıtanımaz bütün doktrinlerin ortak adı olup Kur’andaki “küfür”kelimesinin tam karşılığıdır. Bu sapık ideoloji, Allah’ın varlığını tamamen inkâr üzerine kuruludur. Teizmi (Allah’a inanmayı) reddeden görüş sahiplerine de ateist yani kafir denir.Ateizmin en büyük çıkmazı kendi başına bir "tez" olmayıp "anti-tez" olarak ortaya çık­masıdır. Çünkü “Teizm” realitesi ateiz­min varlık şartıdır. Aslında ateist, ne olursa olsun ag­nostiklerin yaptıkları şekilde, dinden ve tanrı­dan kopamaz. Ayrıca ateizm ile dinsizlik de bir değildir. Birincisi insanların kut­sal saydıkları inanç sistemlerine değil, çok da­ha saldırgan bir tutumla, inanç kavramının menşei olan “İlah” fikrine savaş açmıştır. Geliştiği ortamlar açısından liberallikten başlayıp komünistlikten geçerek anarşistliğe kadar varan bir sıralamayla politik, işçi, öğrenci, köylü kesimlerindeki anlamıyla sosyolojik; düşünsel, felsefi ve humanistik olarak çeşit­li bölümlerde ele alınır. Buna göre insanları ateizme iten çeşitli motif ve dinamik etkenler belirlenmiş olur. Mesela; pozitivizm, Tanrı'yı inkâr etmekten çok tanrı kavramı kar­şısında prensip olarak ilgisiz kalmaktadır. Bu­nunla beraber birçok pozitivist bilim adamı, dolaylı yorumlar yaparak pozitivizmi kendi şahsi-ateist kanaatlarına bir kanıt mekanizma­sı olarak kullanmışlardır. Ateizmin Tarihi Hemen bütün felsefi ekoller gibi ateizm'in kökleri de kadim(antik) Grek kültürüne uzanır. Maddeci Felsefe okulları, ontolojik yorumları ile ateist bir inanç sistemi ortaya koymuşlardır. Yunanistan’da Diyojen kâfir (ateist) diye nitelenen ilk kimsedir. Atom kuramcısı Demokrit, Sofist'lerden Gorgias ve Protegoras, Epikür, öne sürdükleri materyalist fikirleri ile hepsi ateisttirler. Rönesans'tan sonra Batı'da hissedilen din-dışı eğilimler ve kainatın, insanın ve toplumun dinden bütünüyle soyutlanarak yorumlanmasıyla ortaya çıkan görüşler, ateist tutumlara büyük katkı sağlamıştır. Nitekim, dinden bağımsız bir siyasetin oluşturulmasını öne süren Makyavelizm, ateizm'i bu alana sokarken; ateist olmadıkları hâlde Dekart, David Hume ve Kant gibi kimselerin, aklı, dinden bağımsız kılma çabaları çağdaş ateizm'e büyük bir zemin hazırlamıştır. Orta Çağda olduğu gibi Yeni Çağda da birçoğu, benzer şekilde ateizme kapı açmışlardır. Galile, Bruno, Campanella, Spi-noza, Voltaire gibi. XIX. Yüzyılın en önemli ve etkili ateisti olan Feuerbach, insanın özgürlüğünün ancak, Tanrı'yı inkârla gerçekleşebileceğini öne sürmüştür. Dini, insanın etkinlik alanına indiren bu görüşten yola çıkan Marks ise, ezilenlerin egemenliğiyle birlikte dinin de yok olacağı iddiasıyla ateizm'i şahlandırmıştır. Bu çizgiyi kemâline ulaştıran Nietzsche ise, "Tanrı'nın Ölümü" adlı kitabında, insanın özünü bulması için göstermesi gereken en insanca tepkinin ateizm olduğunu söylemiştir. (Tabii ki, burada "Ölen" Hıristiyan­lığın Tanrı anlayışıydı, zira Hıristiyanlık, “Tanrı’nın hakkı Tanrının, Sezarın hakkı da Sezarın” sözü ile tamamen sekülarizmin hegemonyasına girmişti.) Darwin, geliştirdiği “Türlerin Gelişimi” kuramıyla Yaratıcıyı dışlarken; Freud de Allah inancının çaresizlik içindeki insanın çocukluk evresine dönüp bir koruyucuya sığınma ihtiyacından doğduğunu öne sürerek ateizm'e psikolojik bir başka boyut kazandırmıştır. XX. Yüzyıldaysa, ateizm'i Jean Paul Sartre, Albert Camus gibi varoluşçular temsil ettiler. Bunlar, insanın evrende bir başına olduğu ve kendi değerlerini belirlemek özgürlüğüne sahip bulunduğu düşüncesinden hareket ederek Tanrı'yı inkâr yoluna gittiler. Agnostizm (bilinmezcilik) ve Pozitivizm (olguculuk) gibi ateizm'in en büyük yardakçısı olan ideolojiler, açıkça "tanrı yoktur" demeyip de "bilinemez" "bilinmesi bilimsel değildir" türünden uamuk ve kaypak ifadeler kullanarak ateistlik değirmenine bol su taşıdılar.İşbuna göre: Agnostisizm ve Pozitivizm pasif birer tanrısızlık iken, ateizm ise aktif bir aktif ve apaçık bir küfürdür. Rusya'da Radişçev, Belinskiy, Çernişevskiy, Dobrolyubov gibi ba­zıları, ateizmi savunmuşlardır. Lenin, kapitalist güçler kar­şısında çalışan işçi sınıfının içinde bulunduğu sefalet ve sömürü durumunun derin kökleri­nin dini inanç olduğunu belirtmiş ve 1917 bolşevik ihilalinden sonra Komünist Rusyada ateizm, devletin resmi görüş v e rejimi olmuştur. II. Dünya savaşı sonrasında Avrupada bğyğk bir etkinliğe sahip olan “Varoluşçu Felsefe” özellikle Fransa'da or­taya çıkış biçimiyle ateizme doğru güçlü bir sathı mail (eğilim) oluşturmuştur. Sartre'ın bütün eserlerinde, özellikle “Varoluşçuluk Bir Hümanizmdir” adlı eserinde vurgulanan temel ilke şudur: “İnsanın özgürlüğü ancak Tanrı varolmadığı ya da Tanrı'yi inkar ettiği sürece mümkün olur ve gerçekleşebilir”. Günümüzde Ateizm Çok eskilerden beri var olan ateizm ancak ça­ğımızda salgın ve çılgın bir hal almıştır. Önceleri, kendi değerlerini yıkmış bazı saldır­gan ve çıfıt zekaların anonim insan tabiatıyla sürekli ve tek başına sürdürdükleri bir savaştan öteye geçemeyen bu her yünü ile zararlı akım, artık gidgide tüm insanlığı ve özellikle genç nesli tehdit etmektedir. Modayı giyim-kuşamdan öte kültür hatta inanç noktasına götüren bu anlayış bütün müslümanların kutsal değerlerini ne yazık ki tarumar etmektedir. İşin daha kötüsü şu ki: Çoğu insan vahametin ya farkında değil veya iş işten geçtikten sonra fark etmektedir. Günümüzde yanlış ve eksik beslenmeden dolayı bünyede artan kanser ve alzaymir hastalıkları gibi dikkat edilirse derhal görülür ki,Yanlış ve noksan eğitimden dolayı da maalesef akli ve ruhi illetler günbegün artmaktadır. O itibarla 4-5 yazımızda İslam dini açısından inkar ve küfür ile bunlardan korunma yollarını köşemiz nisbetinde anlatmaya çalışacağız. İnşallah.