Gediz Havzası sahip olduğu uygun iklim ve toprak koşulları nedeniyle ülkemizin Ege kıyılarındaki en önemli tarım alanlarından birisidir. Gediz nehrinin suyu ise bölgedeki tarımsal etkinliklerin can damarıdır. Gediz Havzası’nda bulunan Gediz, Alaşehir, Salihli, Turgutlu ve Menemen ovalarından Türkiye’deki toplam tarımsal üretimin yüzde 10’u karşılanmaktadır. Türkiye’de bulunan sebze alanlarının yüzde 5.6’sı, zeytin alanlarının yüzde 10’u ve üzüm bağı alanının yüzde 16’sı Gediz Havzası’nda yer almaktadır (Gediz HKEP, 2013). Üzüm ülkemizde en fazla üretilen meyve durumundadır. Üretilen üzümün 2/3’ü çekirdekli, 1/3’ü çekirdeksiz üzümdür. Manisa, Türkiye çekirdeksiz kuru üzüm üretiminin yüzde 84.6’sını karşılamaktadır. Türkiye’de her yıl ortalama 500 milyon dolar kuru üzüm, 200 milyon dolar yaş üzüm ihracatı yapılmaktadır. Üretilen çekirdeksiz üzümün yüzde 90’ına yakın kısmı ihraç edilmektedir. Çekirdeksiz kuru üzüm ihracatının büyük bölümü AB ülkelerine yapılmakta olup oluşan yıllık döviz getirisi sebebiyle ülkemizdeki tarımsal bazlı ihracat kalemleri arasında ilk üç içerisinde yer almaktadır. Bağcılık binlerce çiftçi ailesinin tek geçim kaynağıdır. Ege Bölgesinde 100 binden fazla aileye istihdam sağlamaktadır. Son yıllarda Dünya ve Türkiye’deki bağ alanlarında azalış söz konusuyken, üzüm üretim miktarında Dünya’da artış, Türkiye’deyse azalma olmuştur. Türkiye’de 2011-2014 döneminde bağ alanı yüzde 4.33, üzüm üretimi yüzde 6.63 azaldı. Türkiye’de, 2014 yılında üretimde yaşanan azalmanın nedeni, olumsuz iklim koşullarıdır (Dr. Hülya UYSAL, Manisa Bağcılık Araşt.Enst.Müd.lüğü) TUİK’e göre, bağ alanları Türkiye genelinde 2000 yılı sonrası daralmaktadır. 2000-2016 döneminde bağ alanları Denizli’de yüzde 4,1-İzmir’de yüzde 42,1 azaldı, Manisa’da ise yüzde 18,8 arttı. TÜİK verilerine göre 2012-2015 yılları arasında Manisa’da bağ alanlarında artış olmasına ragmen verim düzeylerinde önemli ölçüde düşüş olduğu raporlanmıştır. Bugünkü durumda havzada yaşanan en büyük sorunlardan birisi kirlilik diğeri ise su kıtlığı olarak görülmektedir. Gediz Havzası son yıllarda görülen kuraklık, kentsel ve endüstriyel su ihtiyacındaki artış dolayısıyla su talebini karşılama konusunda zorlanmaktadır. Bundan dolayı ileride sektörlere göre yeni su tahsisleri durumunda su kullanıcıları arasında ciddi rekabet yaşanması beklenmektedir. Gediz havzasındaki su kirliliği giderek artmaktadır. Kirlilik sebepleri olarak da kentsel ve endüstriyel kullanımdan dönen atık sular ve tarımsal sulama suyu dönüşleri görülmektedir. Havzada en önemli su kullanıcısı tarımsal su kullanıcılarıdır. Tarımsal faaliyetlerde kullanılan gübrelerin, böcek ve sinek öldürücülerin yağmur suları veya sulama sularıyla derelere ya da doğrudan baraj göllerine akması durumunda ciddi kimyasal kirlenmelere neden olduğunu bilinmektedir (Kurtar, 1995). Son yıllarda Gediz nehrinden kullanılan suyla tarım yapan çiftçilerin, ürün verimindeki düşüş nedenlerinin en önemlilerinden biri olarak nehrin kirliliği gösterilmektedir (Özge Öner, Ali Çelik 2007). Günümüzde Gediz nehri ile ilgili yapılan çalışmalarda su kalitesi IV. Sınıf (çok kirlenmiş su) olarak belirlenmiştir (Öner ve Çelik, 2011; T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 2014). Gediz havzasındaki yüzeysel suyun yüzde 60’ı ve yeraltı suyunun yüzde 30’u Türkiye Su Kalitesi Sınıflandırmasına göre IV. Derece kalitededir (SMART, 2005; OPTIMA, 2006). Çok kirlenmiş su içeren Gediz nehri, nehir içindeki canlılar, nehir suları ile sulanan topraklar, topraklarda yetiren tarımsal ürünler, bu tarımsal ürünleri tüketen canlılar için toksik etki göstermektedir. Gediz nehrinde su kirliliğinin toksisite testlerinde, ilkbahar döneminde 1., 2. ve 5. istasyonlardan, yaz döneminde ise sadece 5. istasyondan alınan su örneklerinin su piresi (Daphnia magna) üzerinde akut toksik etki gösterdiği saptanmış (Tuna Karaytuğ 2015). Ekolojik dengeler gözetilmeden yapılan uygulamalar, yaşamın bütün alanlarını etkilediği gibi daha çok da tarımsal üretimi etkilemektedir. Bu anlamda Manisa-Alaşehir’de jeotermal kuyular ve Kışladağ altın madenleri, sağlıklı üzüm üretimini ciddi bir şekilde etkilemektedir. 2006 yılından itibaren Gediz havzasında tüm bağcılar, bağlarını örtü altına almak zorunda kalıyorlar. Çünkü 2006 yılı yazından itibaren yağan asit yağmurları, binlerce dönüm arazideki binlerce ton üzümü çürütmeye başladı. Yağmur, asmaya değdiği anda asma yapraklarında ve üzüm salkımlarında bozulmalar, çürümeler, hastalıklar baş gösteriyor. Bu olaylar, Kışladağ altın madeninin, Turgutlu’da nikel madeninin faaliyete geçmesiyle, siyanürle altın çıkarmaya başlanması ile birlikte olmaya başladı. Bağları naylon örtü altına almanın, kısmen üzümleri korumaya faydası oluyor. Ama naylon örtü altına almak, toprağın korunmasını sağlamıyor. Havzada bağlara jeotermal elektrik santrallerde (JES) zarar veriyor. JES’ler sürekli olarak çıkarttıkları akışkanları su, toprak ve doğaya salıyor. Bu suların içinde bor dahil, ciddi ağır metaller söz konusudur. Şu anda Salihli, Alaşehir arasında jeotermalle elektrik üretimi yapılmaktadır. Sondajlar sırasında doğaya salınan ağır metalli sular, toprağı yok ettiği gibi yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının da kirlenmesine, yok olmasına neden oluyor. JES’lerin başka bir tehlikesi, atmosfere sürekli kükürtdioksit ve nem salıyorlar. Bu durum, havada ciddi bir kirliliğe neden olmakta (Adnan Çobanoğlu, Üzüm-Sen Genel Başk.) Jeotermallerin çıkardığı gazlar içinde üzüm bağlarına en fazla zarar veren Hidrojen sülfürdür (H2S). Hidrojen sülfür renksiz oluşu ve çürük yumurta kokusu ile yıllardır toksik olarak bilinen bir gazdır. H2S’ün bitki hücreleri üzerindeki etkisi yüksek konsantrasyonda olmasına bağlı olarak diğer çevresel stres koşulları ile birleştiğinde bitki için fitotoksik hale gelmektedir. 3000 ppb H2S’ün üzüm yapraklarında lezyonlara, yaprak dökülmesine ve bitkilerin büyümesinin azalmasına neden olduğu saptanmıştır (İlkay Yavaş, Aysın Ünay 2018). JES’lerin çıkardığı gazlara bağlı olarak havzada bağıl nem miktarı da artmaktadır. Bağıl nemin artması ise üzüm verim ve kalitesi üzerine etkili olduğu gibi üzüm bağlarına zarar veren zararlılarında artmasına sebep olmaktadır. Geçmiş yıllarda yoğun olarak görmeye alışık olmadığımız “Unlu Bit” zararı yaz budaması düzenli yapılmayan, aşırı gölge ve nemim yüksek olduğu asmalarda lokal olarak bazı bölgelerde geçmiş yıllara göre daha fazla gözlenmiştir. Ayrıca, “empoasca” ve “bağ uyuzu” zararlılarının da geçmiş yıllara göre daha fazla olduğu tespit edilmiştir (Ege Kuru Meyve ve Mamülleri İhracatçı Birlikleri 2017/2018 çalışma raporu). Gediz havzası tarımsal potansiyel bakımından Türkiye’nin önemli havzalarından birisi olmanın yanında jeotermal kaynaklar açısından da önemli potansiyele sahiptir. Fakat jeotermal çalışmaların arama ve işletme aşamasında üretim alanlarına verim-kalite-insan sağlığı-çevre vb. etkisi olabilmektedir. 2019 yılı itibarı ile çoğunluğu Alaşehir vadisinde olmak üzere Manisa ilinde 10 tane JES ve 500 üzerinde jeotermal kuyu faaliyet göstermektedir. Bu JES’ler 20 yılı aşkın süredir birinci sınıf tarım alanlarında, üzüm ve zeytin bahçelerinde, sulak alanlarda, Gediz nehri ve kolları kenarında kurulmuş, yılda 55 milyon tondan fazla su buharını ve 3 milyon tondan fazla yoğuşmayan gazı havaya, 23 milyon tondan fazla akışkanı Gediz havzasındaki su kaynaklarına bırakarak, suları-havayı-toprakları-tarımsal ürünleri kirletmektedir. JES’lerin havaya saldığı su buharları bağıl nemin artmasına, yoğuşmayan gazlar hava kirliliği ve asit yağmurlarına, su kaynaklarına bırakılan akışkanlar yerüstü ve yeraltı sularında ağır metal ve radyonükleit kirlenmeye sebep olmaktadır. Jeotermal akışkanların bilinçsiz ve yanlış kullanımı, çevre kirliliğini tetiklemektedir. Akışkanlarda tipik olarak yüksek pH ve iletkenlik, buna bağlı olarak yüksek tuzluluk ve yüksek bor derişimi gözlemlenmektedir. Bu akışkanlar ise yanlış kullanımları sonucu önce sular, sonra topraklar, daha sonra bitkiler yani kısaca tüm ekosistem için tehlike alarmı vermektedir. Sulama suyu olarak jeotermal suların kullanımı, yüksek bor içeriği nedeniyle çevreye olumsuz etkide bulunmaktadır. Jeotermal suların yeraltı suları ile karışımları sonucu, tarımsal alanlar etkilenerek bor kirliliği ortaya çıkar. Gediz ovasında yeraltı suyundaki bor miktarı son yıllarda hüküm süren kuraklık ve aşırı yeraltı suyu kullanımı ile daha fazla artmıştır. Son yıllardaki aşırı yeraltı suyu çekimleri bor derişim artışını tetikleyebilir. Nitekim Salihli, Alaşehir ve Sarıgöl ovalarında yer alan su kuyularının yüzde 75’inde sulama sezonu sonrası bor derişiminde artışı gözlenmiştir (Müfit Şefik Doğdu,Oğuz Yiğitler,DSİ ) Bitki besleme ve toprak, bağcılık için önemli faktörlerdendir. Yüksek yaş üzüm verimi ve kaliteli meyve elde etmek için yetişme mevsimi boyunca sulama suyu ihtiyacının tam karşılanması gerekir (Hasan Ceylan, Necdet Dağdelen 2016) Bor elementi için içme suyu standartlarında kirlilik sınırı Türkiye ve AB’de 1 mg/l; WHO’ne göre de 0.3 mg/l üst sınır olarak belirlenmiştir. Sularda az miktarda bor bitki gelişimi için son derece önemli iken, limon, portakal ya da üzüm gibi bazı bitkilerde toprakta ve yeraltı suyundaki zehirleyici derişimi 1 mg/l gibi düşük değerler alabilmektedir (Hem, 1985; Richards, 1954). Üzüm bitkisi, diğer meyve türlerine göre bor toksisitesine karşı en duyarlı bitkiler ( 0.3-1.0 mg/l) arasında yer almaktadır. Bağcılık açısından borun toksik etkisi, noksanlığına göre daha sık rastlanılan bir durum olarak belirtilmektedir. Asma, diğer meyve türlerine göre daha fazla bora ihtiyaç duyan bir bitki olmasına rağmen, aynı zamanda bor fazlalığına karşı duyarlı bitkiler arasında yer almaktadır. Bağ topraklarında bor fazlalığına, daha çok sulama suyu ve alt toprak katmanlarının bor yönünden zengin oluşu neden olmaktadır. (Çelik vd., 1998).  Sulama suyunda veya toprakta yüksek düzeyde bor bulunması bor toksititesi nedeniyle ürün kayıplarına neden olmaktadır. Dünya Tarım Örgütü (FAO)’ne göre 1 ppm’den fazla bor içeriğine sahip suların sulamada kullanılması bitkilerde ve topraklarda sorun yaratabilmektedir. Topraktaki bor düzeyi 1 ppm’in üzerine çıktığında asmalarda toksisite belirtileri başlamakta, 4 ppm’in üzerine çıktığında ise şiddetli toksisite belirtileri ortaya çıkmaktadır. (DEVAM EDECEK)