İslam’da ibadetler yalnızca namazla, oruçla sınırlı değildir. Yüce Allah’ın hoşnut ve razı olduğu bütün söz, fiil ve davranışlar geniş anlamda ibadet kapsamındadır. Bu bağlamda, kişinin yoldan bir taşı kaldırması veya yoldaki bir çukuru onarması, yükünü sırtına alamayan birisine destek vermesi, araca binemeyen hasta, yaşlı ve özürlülere yardımcı olması ibadet olduğu gibi; kazancını helâl yoldan elde etmesi, İslâmî prensiplere uygun olarak ticarî ve iktisadî davranışlarda bulunması, iş ve icraat yapması da ibadettir. Kısaca hayatın bütün alanlarını geniş anlamda ibadet kapsamına alan İslam; ticareti de ibadet olarak değerlendirmiş; bunun gerçekleşmesi için ticari hayatta uyulması gerekli ahlaki prensipler getirmiştir.
Yüce dinimiz İslam, helal kazanç elde etme konusunda meşru olma prensibini esas almış, hileli alışverişle kazanç elde etmeyi yasaklamıştır. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de “Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle olursa başka. Kendinizi helak etmeyin. Şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir” ﴾Nisâ, 4/29﴿ buyurarak mü’minleri haksız kazanç elde etmekten sakındırmış, karşılıklı rızaya dayalı, dürüst ticaret yoluyla meşru kazanç sağlamaya teşvik etmiştir. Hz. Peygamber (s.a.s.) de, “Kazancın en iyi ve temiz olanı hangisidir?” diye sorulması üzerine “Kişinin el emeği ve aldatma bulunmayan meşru ticaret ile elde edilen kazançtır” cevabını vermiştir. (Ahmed, IV, 141)
İslam’ın meşru kabul ettiği kazanç yollarından biri de alışveriş, yani ticarettir. Kur’an-ı Kerim’de, “Allah, alışverişi helal, ribâyı haram kıldı” (Bakara, 2/275) buyrularak ticaretin, alışverişin meşrû bir kazanç yolu olduğu ifade edilmiştir. Allah Resûlü (s.a.s.) de, peygamberlikle görevlendirilmeden önce ticaretle meşgul olmuş, her işin de olduğu gibi ticarette de doğruluğu, dürüstlüğü ve güvenirliği ile insanlığa en güzel örnek olmuştur.
Burada Hz. Peygamber’in çok önem verdiği alışverişteki güven üzerinde kısaca durmak gerekir. Öncelikle belirtmek gerekir ki, alışverişin özü karşılıklı güvendir. Alışverişte güven ortadan kalktığı ve güvensizlik yaygınlaştığı zaman insanlarda her şeyi şüphe ve ihtiyatla karşılama duygusu gelişir. İnsanlar arasındaki manevî bağlar zayıflar. (…) Kendisini aldatan veya aldatmaya çalışan insana karşı kimsenin sevgi ve saygı duymayacağı ve hatta nefret edeceği kesindir. İnsanlar, sözüne ve işine güvenilmeyen kimselerle irtibat kurmaktan çekinirler. Şayet bu kişi ticaretle uğraşıyorsa alışveriş yapmaktan, müşteri ise mal vermekten, sanatkâr ise iş sipariş etmekten kaçınır. Dolayısıyla bu tür kişilerin mallarına ve çalışmalarına rağbet azalır, kazançları artmaz. İşte Peygamber’in “hainlik fakirlik getirir” sözündeki incelik burada yatmaktadır. Ama tersi olursa, yani herkes birbirine güvenirse kazanç, üretim ve tüketim artar. Bu da bolluğa ve zenginliğe vesile olur.
Ticaretle uğraşanların topluma yaptığı hizmetler inkar edilemez. Çünkü herkes malın üretildiği yere kadar gidip ihtiyacını karşılayamaz. Nitekim Hz. Peygamber ticaret erbabının kişiye ve topluma yaptığı hizmetler nedeniyle büyük manevî mükâfatlara erişeceğini müjdelemiştir. Her türlü aldatmayı, hileyi ve karşıdaki insana zarar vermeyi yasaklamıştır. (Prof. Dr. İbrahim Sarıçam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, 272-274)
Kur’an-ı Kerim’de ve Hz. Peygamber (s.a.s.)’in hadislerinde ticaret ile ilgili haram ve helal sınırları belirtilmiş, ticaret ahlâkı ile ilgili her Müslümanın uyması gereken genel ilkeler konulmuştur. İslam’ın uygun gördüğü bir ticaret hayatın oluşması ve alışveriş yoluyla helal kazanç elde etmek için dikkat edilmesi gereken hususları şöyle sıralayabiliriz:
1. Doğruluk ve dürüstlükten ayrılmamak, yalan konuşmamak: Doğruluk ve dürüstlük İslam’ın temel prensiplerindendir. Ticarette de asıl olan doğruluktur. Mü’min, sözüne, işine güvenilen insandır; bundan dolayı doğruluktan asla ayrılmamalı, yalan konuşmamalı, işini sağlam ve güzel yapmalı, kalitesiz ve hatalı üretim yapmamalıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) “Allahu Teâlâ, bir iş yaptığınız zaman onu sağlam ve güzel yapmanızı sever” (Beyhakî, Şuabü’l-İman, 4/334) buyurmuştur.
Güzel ahlâkın en önemli özelliklerinden olan güvenilirlik, aynı zamanda peygamberlerin genel niteliklerindendir. Hz. Peygamber, gençliğinden itibaren güvenilir olarak tanınmıştır. İslam dininin başarıya ulaşmasında Hz. Peygamber’in güvenilir oluşunun payı büyüktür. Şayet davranışlarıyla güven vermeyen birisi olsaydı insanlar O’nun etrafında toplanmazdı. Hz. Peygamber, iman ile güvenilir olmak arasında sıkı bir bağ bulunduğunu bildirmiştir: “Mü’min, insanların kendisine güvendiği kimsedir. Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların sâlim olduğu kişidir…” (İbnHanbel, III, 54) [Prof. Dr. İbrahim Sarıçam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, 272-274]
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) bir hadis-i şerifinde ticaretine hile karıştırmayan, helal-haram sınırlarına riayet eden dürüst ve güvenilir ticaret erbabını şöyle müjdelemiştir: “Güvenilir ve dürüst ticaret yapan, kıyamet gününde peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle beraber olacaktır.” (Tirmizi, Buyu, 4) 2. Yemin ederek satış yapmamak: Alıverişte, malın satışını sağlamak için yemine başvurulmamalıdır. Kur’an-ı Kerim’de, mallarını satabilmek için yalan yere yemin eden ticaret erbabının ahiret nimetlerinden yararlanamayacakları, can yakıcı bir azaba uğrayacakları ve Allah’ın onlarla konuşmayacağı bildirilmiştir. (Âl-i İmran, 3/77 Hz. Peygamber (s.a.s.) de, “Alış-verişte çok yemin etmekten sakının. Çünkü yemin malı sattırırsa da bereketini kaçırır” (İbn Mace, Büyû, 30) buyurarak mü’minleri, alışverişte çokça yemin etmekten sakındırmıştır. Bundan dolayı dinimizde, alışveriş esnasında bile bile yalan söylemek ve yalan yere yemin etmek, büyük günahlardan sayılmıştır.
3. Ölçü ve tartıda hile yapmamak: İslam ticaret ahlâkının temel prensiplerinden biri de ölçü ve tartıya hile karıştırmamak, yani ölçü ve tartıyı doğru yapmaktır. Ölçü ve tartının doğru olması için de doğru alet kullanılması ve ölçmenin doğru ve adil olması lazımdır. Kur’an-ı Kerim’de bu hususta şöyle buyrulmaktadır: “Ölçüyü adaletle tutun ve eksik tartmayın.”(Rahman, 55/9)
Ölçü ve tartıda hile yaparak insanları aldatmak ticaret ahlâkıyla bağdaşmayan çok nahoş bir davranıştır. Kur’an-ı Kerim’de bunun büyük bir vebali olduğu hatırlatılarak mü’minler uyarılmaktadır: Allahu Teâlâ, “Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay haline! Onlar insanlardan (bir şey) ölçüp aldıkları zaman, tam ölçerler. Fakat kendileri onlara bir şey ölçüp yahut tartıp verdikleri zaman eksik ölçüp tartarlar. Onlar, büyük bir gün; insanların, âlemlerin Rabbinin huzurunda duracakları gün için diriltileceklerini sanmıyorlar mı?” (Mutaffifîn, 83/1-6)
Ayrıca Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de, ölçü ve tartıya hile karıştırarak doğruluktan ve adaletten ayrılan, Şuayb (a.s.)’ın, bu konudaki uyarılarını önemsemeyen Medyen kavminin helak olduğunu bildirmektedir. ﴾Hûd, 11/84-86﴿
4. Kusurlu mal satmamak: Bir malın kusurunu gizleyip satmak, sonrada “satılan mal geri alınmaz” diyerek kusurlu malı geri almamak doğru bir davranış değildir. Hz. Peygamber (s.a.s.), bu şekilde yapılan satışın helal olmadığını belirterek şöyle buyurmuştur: “Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Kusurlu bir malı din kardeşine satan hiçbir Müslümana satış helal olmaz. Meğerki malının ayıbını açıklaya.” (İbn Mâce, Büyû, 34)
Satıcı, malın kusurlarını ve gerçek değerini müşteriye söylemekle yükümlüdür. Aksi takdirde müşteriyi aldatmış ve zarara uğratmış olur. Peygamber Efendimiz bir defa ekin pazarına uğramış, hoşuna giden bir buğdayı eli ile yoklayınca eline ıslaklık isabet etmişti. Buğday sahibine, “Bu ne?” diye sorar. Satıcı, yağmur yağdığını söyler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s.) söyle buyurur: “Islak kısmı, insanların görebilmesi için yiyeceğin üzerine niye koymadın? Bizi aldatan bizden değildir.” (Müslim, İman, 43)
5. İhtikâr (Karaborsacılık) yapmamak: Karaborsacılık, yani İslam hukukunda “İhtikâr” denilen stokçuluk, kendisine ihtiyaç duyulduğu anda yiyecek maddeleri satın alıp, fiyatları yükselsin diye saklamak demektir. Karaborsacılık, dinimizin yasakladığı haksız bir kazanç yoludur. Nitekim Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyuruyor: “Kim karaborsacılık yaparsa o, günahkârdır.” (Müslim, Müsakat, 26; Tirmizî, Büyu, 40) “Günahkâr ve isyankâr olandan başkası ihtikâr (stokçuluk) yapmaz.” (İbn Mâce, Büyu, 6) Ancak, gıda maddeleri piyasada çoksa ve kendisine ihtiyaç duyulmuyor ise, bir çiftçi veya tüccarın kendi elindeki malı daha sonra satmak üzere depoya kaldırmasında bir sakınca yoktur.
6. Ticaret insanı Allah’a kulluk yapmaktan alıkoymamalı: Ticaret hayatı, insanın zihnini, kalbini fazlasıyla meşgul eden bir uğraştır. Ama hiçbir bahane Müslümanın, ibadetlerini aksatmasına neden olmamalıdır. Allah Teâlâ, iş hayatının yoğun temposuna rağmen Allah’a karşı kulluk görevlerini aksatmadan yerine getirenlerden övgüyle bahsederek şöyle buyuruyor: “Öyle adamlar vardır ki, ne ticaret ne de alışveriş onları, Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoymaz. Onlar kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar.” (Nûr, 24/37)
Bunlara ilave olarak ticaretle meşgul olan bir Müslüman; müşteriye iyi muamele etmeli, borçlarını zamanında ödemeli; alacakları hususunda borçlusuna kolaylık göstermeli, sözünde durmalı, satmak için aldığı malı daha ucuza alayım diye kötülememeli, satarken de daha pahalıya satayım diye malı övmemeli, pazarlık arasına girerek alışverişi bozmamalıdır. Kısaca, ticarette helal yoldan ve meşru sınırlar içerisinde kâr etmek, kazancını artırmak isteyen Müslüman özünde, sözünde, ticaretinde, işinde, sanatında, hep dürüst ve güvenilir olmalı, İslam ticaret ahlâkının gerektirdiği ölçü ve prensiplerden ayrılmamalıdır.
Rabbimiz helal yollardan kazanıp yine helal yollara harcamayı nasib eylesin. Kazancımıza bolluk, bereket ihsan eylesin.