Çocuk Allah’ın insana bir lütfudur. Ana-babalara da birer emanettir. Çocuk doğduğunda kulağına ezan okunur ve böylece hayata başlamış olur. Çocuk anadan doğduğunda tertemizdir. Ekilmemiş toprak gibi, işlenmemiş alçı gibidir. O mevsimde çocuğa ne verilirse onu alır. Çocuk boş kaset gibidir. Kasete ne doldurulursa onu alır. Toprağa ne ekilmişse o biçilir. Alçı nasıl kalıba konulursa öyle şekillenir. Çocuk da öyledir. Çocuğa, İslam’ı öğretirsek Müslüman, Hristiyanlığı öğretirsek Hristiyan, Yahudiliği öğretirsek Yahudi olur. Kısaca; biz hangi dine mensup isek çocuk da o dine mensup olur.
Çocuk hem bir nimet, hem bir emanet, hem de bir imtihan. Dünyamızı da ahiretimizi de cennete veya cehenneme çevirecek bir lütuf veya musibet. Bir çocuk yetiştirmek, beklenen hasletlere sahip yeni bir nesil hazırlamak. Söylemesi kolay; ancak, bugün bataklıklarla dolu hayatın içinde boğuşurken hiç de kolay olmayan bir şey. Bütün kötü şartlara rağmen asla ihmal edilmemesi, gaflette bulunulmaması gereken bir görev. Bir canavarın ağzından avını almak kadar zor ama son derece önemli.
İnsan yeryüzünde eğitime ihtiyaç duyan tek varlıktır. O kadar ki, insan ancak eğitimle insan olabilir.
Eğitim, insanoğluyla yaşıt bir olaydır, insanı meleklerin üzerine yükselten, onu ideal bir varlık ve kainatın lideri yapan bir özelliktir. Her ebeveyn çocuklarının en güzel şekilde yetişmesini, gelişmesini; ailesine ve topluma faydalı birer birey olarak hayata atılmasını ister. Ancak bu, sadece istemekle olmaz. Hem annenin hem de babanın üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi, dikkat, özen, sabır ve emek göstermesi gerekir. Eğitim, terbiye; çiğin pişirilmesi, hamın olgunlaştırılması işlemidir. İnsanın beşer iken adam edilmesidir. Kendiliğinden olmaz. Zaman ister, sabır ister, emek ister. Bu işin yolunu yordamını bilen ehil insanlar ister. En mühimi, terbiye sürecinde yaşanılan zorluklar, nefse ağır gelen sıkıntılar karşısında sarsılmaz bir irade ister, azim ve çaba ister.
Eğitim denildiğinde, ilk akla gelen konu, nasıl bir insan yetiştirileceği sorusudur. Bunun cevabı inançlara, ideolojilere, kültürlere ve medeniyetlere göre değişir. Bir hastalığın şifasında en önemli aşama hastalığın teşhisidir. Teşhisi yapılamayan veya yanlış teşhis yapılan hastalığın tedavisinde başarılı olunamaz. İçinde bulunduğumuz şu ortamda çocuklardan şikâyetçi isek önce teşhis koymalı ona göre tedavi sunmalıyız. Bir binanın temeli ne kadar sağlam ise o binanın afetlere dayanıklılığı da o denli çoktur. Çocuklarımızın da temelde aldıkları eğitim ne kadar iyi olursa, bu eğitimin hayatlarına yansıması o kadar olumlu olur.
Hadis-i Şerif’de Allah Resulü (SAV.) şöyle buyuruyorlar: “Her doğan İslam fıtratı üzere doğar, daha sonra ana ve babası tarafından çeşitli dinlere mensup olarak yetiştirilir.” Allah (CC.) Kur’an-ı Kerim’de:
“Ey inananlar! Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu cehennem ateşinden koruyun; onun yakıtı, insanlar ve taşlardır; görevlileri, Allah'ın kendilerine verdiği emirlere baş kaldırmayan, kendilerine buyurulanları yerine getiren pek haşin meleklerdir.” [Tahrim, 66/6]
Hayırlı evlat sahibi olabilmek için de ona İslam terbiyesi verilmesi lazımdır. Peygamber Efendimiz (SAV.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyorlar: “İnsan öldüğü vakit bütün amelleri ondan kesilir. Yalnız üç şeyden: sadaka-i cariyeden, faydalanılan ilimden ve kendisine duâ eden sâlih evlâttan kesilmez.” [Müslim, Vasiyet, 3] buyurmuşlar.
Peygamberimiz sorumluluklarımızı hatırlatıyor:
Hepiniz çobansınız ve güttüğünüz sürüden sorumlusunuz. (Sünen-i Tirmizî, Cihad 27)
Ebu Hureyre (r.a.)'dan Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Her çocuk, İslam fıtratı üzere dünyaya gelir. Ebeveyni (Yahudi ise) onu Yahudi; Hıristiyan ise onu Hıristiyan; Mecusi ise onu Mecusi yapar." (Buhârî, Cenâiz 80, 93; Müslim, Kader 22)
İmam Gazali, fıtrat hadisini esas alarak, çocuğun kalbini “tertemiz, bomboş, saf, her şeyi almaya kabiliyetli ve yöneltildiği her şeyi yapmaya meyilli” olarak tanımlar.
Demek ki dünyaya gelen her çocuk, Müslümanlığa yatkın bir fıtratta gelir. Annesi ve babası Müslümansa, çocuk Müslüman olarak yetişir; eğer Yahudi, Hristiyan veya Mecusi ise onların vermiş olduğu ahkam ve ahlakla yetişeceğinden aynen onlar gibi olur.
Allah (c.c.) her insanın hamurunu tevhid inancını kabullenecek şekilde yaratmış; o hamura şekil verme görevini de bizzat anne-babaya vermiştir.
Çocuklarımız, ekmek yapılmaya hazır hamur gibidirler. Hamur usta bir fırıncının elinde ise, ona vereceği güzel bir şekille pişirdikten sonra insanın karnı tok olsa bile yemek için canı çekerken, iş bilmeyen bir ekmekçinin baştan savma ve yenmeyecek kıvamda pişirdiği ekmeği aç da olsa, yemekte zorluk çeker.
Çocuğu iyi yetiştirmenin temel prensibi; her şeyden önce, çocuk yetiştirme meselesini ciddiye almaktır. Çünkü ciddiye alınmadan hiçbir şey başarılamayacağı gibi, bir aile için en önemli mesele olan çocuk yetiştirme işi de başarılamaz. Çocuk büyütmek başka, çocuk yetiştirmek ise çok daha başka bir şeydir. Çocuğu okula göndermek, yedirip içirmek, giydirip gezdirmek, onu yetiştirmek demek değildir. Eğer öyle düşünülürse -ki günümüzde maalesef bu düşünce hakim- , bedeli ağır olur.
Çocuk, ilgilenmeseniz de büyür ama ilgilenmeseniz yetişmez. Yetişmenin ise iki boyutu var. Birincisi: İnsanî vasıflarıyla üstün bir insan olmak; yani, gerçek anlamda eğitim. İkincisi ise, ufku açık, üstün bilgi ve becerilerle donanmış bir insan olmak; yâni, gerçek anlamda öğretim. Bu ikisi, bir kuşun kanatları gibidir. Çocuk çift kanatlı yetiştirilirse, şahsiyeti dengelenir; daha değerli ve başarılı bir insan ortaya çıkar. Fakat sadece iyi olmak yeterli olmadığı gibi, tek başına üstün bilgi ve beceri düzeyi ise hiç yeterli değildir. Hatta insanî vasıflardan mahrum bir üstünlük, tehlikeli olur. Çünkü canavarın eline teknoloji verilmez. Para hırsını, insanî duygularının, vicdanının, milli ve manevî değerlerinin önüne koyan bir mühendisin, yöneticinin eline devlet sırlarının verilmemesi gerektiği gibi. Onun için önce; vicdanının sesini dinleyen, iyi insanlar yetiştirmek lâzım.
Cennet çiçeği çocuklarımız bize tertemiz olarak emanet edilir. Onları fıtrat üzere yetiştirmek bizim asıl görevimizdir. Bunu ne kadar yapıyoruz? Çocuğumuzun midesini düşündüğümüz kadar, gönlünü doyuruyor muyuz?
Her Müslüman anne-baba, çocuklarının imanı kuvvetli, ameli salih olsun, kendilerine itaat etsin ister. Peki, bunun için çocuğumuza ne zaman hangi bilgileri öğreteceğimizi ve nasıl eğiteceğimizi düşündük mü? Bunun için ne kadar zaman ayırdık?
Aile bir hayat okuludur. Bu okulun ilk öğrencileri, ilk öğretmenleri, ilk önderleri, öncüleri anneler ve babalardır.
Kur'an-ı Kerim'e baktığımız zaman görürüz ki; birçok peygamber, Allah'tan çocuk nimetine sahip olabilmeyi istemiştir.
Meselâ Hz. Zekeriyya (a.s.) Allah Teâlâ’ya şöyle niyaz etmiştir: "Orada Zekeriyya, Rabbine dua etti: "Rabbim! Bana tarafından hayırlı bir nesil bağışla. Şüphesiz sen duayı hakkıyla işitensin, dedi."(Al-i İmran Suresi, 38)
Hz. İbrahim (a.s.)'da Allah'a şöyle yalvarmıştı: "Rabbim! Bana sâlihlerden olacak bir evlat ver, dedi. İşte o zaman biz O'nu (İbrahim'i) halim (uslu) bir oğul (İsmail) ile müjdeledik."(Saffat Suresi, 100-101)
Çocuklarımıza güzel muâmele yapmalı, onları güzelce eğitmeli, geleceğe güzel hazırlamalıdır. Hz. Ali (k.v.): “Sizler; çocuklarınızı bulunduğunuz zamana göre değil, onların bulunacağı zamana göre yetiştiriniz.” buyurmuştur. Çocuklarla ilgilenip onları geleceğe hazırlamak her ana-babanın arzusudur. Onların inancı, ahlakı, eğitimi gelecek için yapılan en güzel yatırımdır. Çocukların, hayatı ana-babaları ile birlikte, aktif bir şekilde yaşayarak tanımaya ihtiyaçları vardır. Ana-baba güzel örnek olup onları hayata hazırlamalıdır.
Ne mutlu O kimselere ki; arkalarında sâlih ameller işleyen, ana-babalarının derecelerini yükseltecek hayırlı evlatlar bırakanlara...
Trend Haberler
Aydın'da acı ölüm: Hız tutkusu sonu oldu
Nazilli’de okul yangını: Gece başlayıp sabaha kadar cayır cayır yandı
Genç mühendis kansere yenildi
Aydın'da feci kaza! 27 yaşında hayatını kaybetti
Aydın’da feci ölüm: Süt sağarken akıma kapılarak can verdi
Kuşadası'nda zamlara karşı çare sobalar oldu