JES’lere kredi desteği sağlayan Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası tarafından sponsor olunması nedeniyle türlü eleştirilere neden olan ‘Jeotermal Kaynakların Kümülatif Etki Değerlendirmesi Projesi’nin ‘Kapsam Raporu’ kamuoyuna açıklandı. Raporda çalıştaylara katılan katılımcılara yöneltilen sorulara yazılı olarak cevap vermeleriyle oluşan sonuca göre, JES’lerin bazı avantajlarının yanı sıra tarımsal, çevresel, sağlık ve diğer konularla ilgili dezavantajlarına dönük puanlamalara yer verildi.
“HAVA EMİSYONLARI YEREL HALKIN TEMEL SORUNLARIDIR”
Anahtar paydaşların ana sorunlarla pozitif geri bildirimlerinin de yer aldığı raporda, JES’lerin hava, toprak, yer altı ve yüzey suları, çöküntü, depremsellik, tarım, yerel/bölgesel iklim, görsel etki, doğal özellikler, sağlık, güvenlik, yerel ekonomi, istihdam, turizm, kültürel miras ve arazi istimlak ve yer değiştirme üzerine etkileriyle ilgili tespitlerinden de bahsedildi. Buna göre anahtar paydaşların başlıca sorunları arasında ilk sırada bulunan hava kalitesi üzerinde etkisiyle ilgili olarak yapılan tanımlamada, “JES projeleri kapsamında gerçekleştirilen sondaj faaliyetleri ve açılan kuyularda test çalışmaları esnasında atmosfere yayılan yoğuşmayan gazlar (NCG) ve buhar gibi emisyonların yanı sıra bölgede yer alan diğer faaliyetlerin (endüstriyel tesisler ve enerji santralleri) inşaat ve işletme aşamalarından atmosfere salınan hava emisyonları yerel halkın temel sorunlarıdır. Hidrojen Sülfür (H2S) bölgede sorunlara neden olan hava emisyonlarından birisi olup, özellikle düşük konsantrasyonları ortamda çürük yumurta kokusuna neden olmaktadır. Öte yandan, koku emisyonları bölgede belediyelere ait katı atık depolama alanlarından da kaynaklanabilmektedir” ifadeleri kullanıldı.
“YER ALTI SULARINDA KİRLİLİĞE YOL AÇABİLMEKTEDİR”
Yine raporda, anahtar paydaşların belirttiği ana sorunlarla ilgili kısımda, yerel halkın bir diğer endişesinin de sondaj akışkanı ve çamurunun alıcı ortama kontrolsüz şekilde deşarj edilmesi sonucu bölgedeki yeraltı su kaynaklarının olumsuz yönde etkilenmesi olduğunun belirtildiği bir diğer tanımlamada, “Yerel halka göre, söz konusu yeraltı sularından kullanma ve/veya sulama amaçlı da faydalanıldığından dolayı toprak ve dolayısıyla tarım faaliyetleri de olumsuz yönde etkilenebilmektedir. Jeotermal atık suların alıcı ortama kontrolsüz deşarjıyla birlikte özellikle içeriğinde bulunduğu düşünülen bor elementi su kaynaklarında yüksek konsantrasyonlara ulaşarak kirliliğe yol açabilmektedir. Bu yüzden yerel halk, söz konusu suyun sulama amaçlı kullanıldığı tarımsal alanlarda yetiştirilen ürün kalitesinin olumsuz yönde etkilenebilmesinden dolayı ayrıca endişe duymaktadır. JES projeleri kapsamında gerçekleştirilen sondaj ve test faaliyetleri sonucunda çeşitli kimyasalları içeren sondaj akışkanları ve çamurlarının kuyu duvarlarındaki çatlaklardan kontrolsüz şekilde perkolasyonu bildirilen bir diğer önemli sorundur. Söz konusu sızıntı, toprak kalitesini olumsuz şekilde etkileyebilmektedir” ifadelerine yer verildi.
“BÖLGEYE EKONOMİK KATKI DÜŞÜK DÜZEYDEDİR”
Anahtar paydaşların belirttiği ana sorunlara dönük olarak jeotermal enerji yatırımlarının yerel istihdama katkısının sınırlı olduğunun düşünüldüğüne de vurgu yapılan bir diğer tanımlamada, “Hâlihazırda sağlanan istihdamın çoğunlukla geçici süreyle olduğu vurgulanmıştır. Jeotermal enerji yatırımlarının bölgeye ekonomik katkısının düşük düzeyde olduğu belirtilmiştir. Yatırımcıların jeotermal kaynaklardan entegre olarak faydalanmadığı (örneğin sera üretimleri, meyve veya sebze kurutma, konut ısıtma vb.) vurgulanmıştır. Üretim miktarları ve kalitesinin azalmasıyla birlikte yerel çiftçilerin gelirlerinin düştüğü belirtilmektedir. Arazi edinim sürecinde jeotermal enerji yatırımlarına söz konusu araziler jeotermal yatırımcılar tarafından orijinal piyasa değerinin 3-4 katı üstünde bedeller ödenerek satın alınmakta ve bu da arazi fiyatlarında büyük artışa neden olabilmektedir. Bunun sonucu olarak da piyasa fiyat dengesinin bozulmasıyla birlikte çiftçiler yeni araziler edinerek mevcut arazi sınırlarını genişletmekte zorlanmaktadırlar” ifadeleri kullanıldı.
“RAPORDA ŞİKAYET KONULARI DA SIRALANDI”
Ayrıca kapsam raporunun, ‘Anahtar Paydaşlarla İlgili Ana Sorunlar ve Pozitif Geri Bildirimler’ kısmında, Jeotermal kaynaklar ve diğer endüstriyel tesislerden kaynaklanan emisyonlarla ilgili solunum yolu rahatsızlıkları gibi sağlık ve güvenliğe ilişkin endişeler bulunmakta olduğuna dikkat çekilerek, doğal özelliklerin yok olmasıyla JES’lerin yerleşim alanlarına yakın oluşu ve nem artışına neden olmasının da şikayetlere neden olduğu belirtildi. Olası Pozitif Etkiler başlığı altında, kurumsal sosyal sorumluluk, istihdam, eğitim olanakları, tedarik, enerji üretimi gibi konular hakkında da tanımlamalar yapılan kapsam raporunda, 14 Haziran 2019’da
Aydın’da yapılan ve 24 katılımcının çözüm önerileri sunduğu Odak Grup Toplantısı ile ilgili ‘Genel Bakış’ da kamuoyuyla paylaşıldı.Paydaş katılım toplantı sonuçlarına göre, JES’lerin çevresel dezavantajları arasında reenjeksiyon, atış deşarjı, koku problemi, su ve hava kirliliği gibi konular, katılımcılardan en yüksek puanlama alan konular arasında yer aldı.
Öte yandan halihazırda açıklanan Nihai Kapsam Belirleme Raporu’nun ardından kurumlardan sağlanması gereken bilgilerin derlenip toparlanması, taslak kümülatif etki değerlendirmesi raporunun açıklanması, paydaş toplantıları ve paydaşlarla istişare raporlarının hazırlanmasının ardından, nihai kümülatif etki değerlendirmesi de edinilen bilgilere göre önümüzdeki aylarda kamuoyuyla paylaşılacak.