Geçtiğimiz yıllarda Konya ve Kuşadası'nda görüştüğümüz dostlarımla bu yaz üst bagajlar da ilave ettiğimiz araçlarımız ve çadırlarımızla Yunanistan sahilleri ve Makedonya'nın Ohrid Gölü kıyılarında tatil yapmaya karar verdik.
Onlar Konya'da yaşadıklarından, biz de o tarihlerde eşimin memleketi olan Balıkesir Gönen'de olduğumuz için 14 Temmuz günü Üç aile İpsala'da buluşup Yunanistan'dan giriş yapmaya karar vermiştik.
Yunanistan'ı geçip Makedonya'nın Ohrid şehrine ulaşmıştık artık.
Türkçe Ohri Gölü, Arnavutça Ohrit Gölü, Makedonlar ise Ohrid Gölü diyorlar.
Gölün çevresinde bulunan yerleşim yerinin adı da Ohrid.
Ben de özellikle özel isimleri yerel dilde yazmayı ve söylemeyi tercih ediyorum.
Kuzey Makedonya'nın güneybatısı ile Arnavutluk'un doğu toprakları arasındaki dağlık, sınır bölgesinde yer alan bir göl burası.
Neyse,
Ljubanista kampına ulaşmıştık artık.
Kamp başlamıştı.
Sessizlik, huzur, göl, dostlar.
Bir aradaydık.
Yemeklerimizi kendimiz yapacaktık.
Biz huzurlu, evlatlarımız mutluydu.
Bir yanımız orman bir yanımız tertemiz göl...
Bu huzuru koklamak için kilometrelerce yol gelmiştik.
Ertesi sabah tertemiz, bembeyaz bir sayfaya uyanmıştık.
Eşim benden önce uyanmış memba sularıyla beslenen tertemiz göl suyuna girip gelmiş, kamp sandalyesinde kahvesini yudumluyordu bile.
Yavaş yavaş çadırların fermuarları açılıyordu.
Çocuklar göl suyuna girmek için heyecanlanıyorlardı.
Türk'ün olduğu yerde paşa kahvaltısı olmaz mı?
Kahvaltıdan sonra tertemiz göl suyunda serinledik hep birlikte.
Terletmeyen nefis bir havası var Ljubanista'nın.
Kamp yerinde buzdolabı kiralamak istememize rağmen böyle bir hizmetleri yoktu. Sadece elektrik tedarik ediyorlar.
Bizim de özellikle Türkiye'den getirdiğimiz gıda ve ilaçların bulunduğu çantayı soğutmak için buza ihtiyacımız vardı.
Kamp yerinde bulunan markette de her daim buz bulmak mümkün değildi.
Türk aklı yine iş başındaydı.
Sabahın erken saatlerinde markete gidiyor, büyük su şişelerinden 4-5 tanesini donmuş ürün satılan buzdolabının en diplerine yerleştirip üzerlerine yine donmuş ürünlerle kamufle edip akşam üzeri de su niyetine buz olmuş pet şişeleri satın alıyorduk.
Başta su şişelerinden gelen takırtı seslerine şaşıran market çalışanları sonraki günlerde alışıp pek aldırış etmediler.
Biz de buz ve soğuk su sorununu bu şekilde çözmüş olduk.
Makedonlar zaman zaman barbekü yakıp et pişirseler de kamp yerinde genel olarak bir parça börek ve akşam yedikleri makarna ile günü geçiriyorlar.
Üç öğün sofra kurup yemek yiyenleri pek göremedik.
Mutfağın bulaşıkhane bölümüne gelen insanlardan da anlaşılıyor bu. İki çatal bir tabak ve iki fincan yıkamaya geliyor insanlar. Bizler ise yemekten sonra bulaşıkhaneyi istila ediyor çaydanlıklar dolusu sıcak sular kaynatıp sanki cemiyet evindeki dağ gibi bulaşıklara giriyoruz.
Yemek yemek için yaşayan insan topluluğu olunca kampın çehresi bir anda değişiveriyor tabi.
Gece bile küçük tüpün üstündeki tavada Türkiye'den kasaptan alınan sucukların piştiği bir ortama dönüşüveriyor kamp yeri.
Gürültü etmeden rüzgârın esintisini duymaya çalışan Makedonlara biri profesyonel iki darbuka, iki zil ve bir perküsyon ile eşlik eden biz çılgın Türk'ler.
İnsanları rahatsız olmadığı ancak alışık da olmadığı bir yaşama onlar da şahitlik ediyorlar.
Yani kısacası tüm kamp sakinlerine bilerek, kamp yerine geldiğimizi ve kamptan ayrıldığımızı hissettirmiştik.
Birçok arkadaşlıklar biriktirdik.
Şarkılarımıza eşlik eden aileler, müziğimizi duyup dans eden çocuklar.
Özellikle akşamlarımız çok eğlenceli geçiyordu.
Dostlarla bir arada olmak ne güzeldi.
Yorgun geldiğimiz akşamı saymazsak tatilimizin ilk günü ve ilk akşamıydı ve dolu dolu geçiyordu.
Ertesi gün sabah kahvaltıdan sonra kamp yerimize yakın olan Saint Noum Manastırı bölgesindeki doğa harikası bir yere gidip oradan natürel bir balıkçı kasabası olan Trpejca'da göle girmeyi planladık. Akşamına da kamp yerimize yaklaşık 20 km uzaklıktaki Ohrid şehir merkezini gezecektik.
O kadar temiz bir havası var ki bu bölgenin 4-5 saat uyku bile insanı dinlendiriyordu.
Ne adar geç uyursanız uyuyun sabahın erken saatinde dinç olarak uyanıveriyor insan.
Çocuklarımız bile.
Sabah erkenden utanmıştık. Dolu dolu bir gün bizi bekliyordu.
Ödün vermediğimiz paşa kahvaltımızı yapıp çevre gezimiz için üç araba basmıştık marşlara.
(Haftaya devam edecek)
Sağlıcakla...