Anadolu'nun çeşitli yerlerinde nasıl Köroğlu, Ağrı Dağı, Karacaoğlan ve Alageyik efsaneleri varsa Aydın'ın Karacasu ilçesinde de dilden dile aktarılan sözlü edebiyat geleneğini yaşatan pek çok efsane var.
Karacasu efsanelerini yazıya geçirerek bunların geleceğe taşınmasını sağlayan Tevfik Kemikler, bu efsaneyi Ses Gazetesi ile paylaştı.
1970’li yıllarda öğretmen olarak görev yaptığı Karacasu'da Şeyh Kemal Baba Efsanesini Mehmet Kuruoğlu'ndan dinleyerek yazıya geçiren Kemikler, Köy Öğretmenleri Haberleşme ve Dayanışma Derneği'nin Türkiye çapında düzenlediği efsaneler yarışmasına başvurdu. Kemikler’in derlediği Şeyh Kemal Efsanesi yarışmada üçüncülük elde ederken Arapapıştı Efsanesi ise mansiyon almaya hak kazandı. O dönem dernek tarafından çıkarılan edebiyat ve kültür dergisinde bu efsaneler yayımlanırken Kemikler çeşitli ödüller elde etti.
ŞEH KEMAL BABA EFSANESİ: BİR KAHVECİ'NİN MUCİZELERİ
İşte içerisinde Afrodisias'ın nasıl Türk yurdu olduğunu da içeren Şeyh Kemal Efsanesi: "Bugün Aydın iline bağlı Karacasu ilçesinin sekiz, on kilometre kadar doğusunda Dandalaz denilen yerde, kendi halinde, yoksul bir kahveci yaşarmış. Bu yoksul kahveci İslamiyet'in etkisinde kalarak Müslüman olmuş. İslam dini yoksul kahveciyi öylesine etkilemiş ki işinden arta kalan zamanda başka konu düşünemez olmuş. Kahvesine gelen yolcularla, yerli halkla sohbetlere oturur, onlara İslam dininden bahsedermiş. Kahveci Kemal adı unutulup Şeh Kemal diye ünlenir olmuş. Adı saygıyla anılan, sohbeti aranan birisiymiş artık. Sohbetleriyle, gönlü yıkıklara gönül, dertlilere derman bulurmuş.
O sıralar Müslümanlığın yayılışını istemeyen, Anadolu’da Türklerin yerleşmesini çekemeyen Hıristiyanlar, sık sık savaş çıkarırlarmış. Türkler de kendileri için tehlikeli buldukları yerlere, akınlar düzenleyip alırlarmış. Kanlı, kıran kırana savaşlar olurmuş. Bir gün yine kahveci Şeh Kemal kahvesinde bulunduğu sırada tozu dumana katan beş on taburluk bir ordunun geldiğini görür. Onları seyre dalar. Başlarındaki komutan ordusuna seslenir.
Askerlerim, yiğitlerim yoldan birer taş alın, şu kenara atın der. Orada bir yığın taş meydana gelir. Yığın çağıllar diye anılır. Askerler biraz daha yürüdükten sonra Şeh Kemal’in yanına gelirler. Komutan ve askerler Şeh Kemal’e selam verirler. Şeh Kemal diliyle, kalbiyle selamı alır. Onlara, ‘Hoş geldiniz askerler’ diye seslenir. Komutan, “Hoş bulduk kahveci baba. Biz bu gece sana misafir olmak istiyoruz. Hayvanlarımızın karınlarını doyurabilecek misiniz? Askerlerimizin azıklarını verebilecek misiniz?
Şeh Kemal: Hayvanlarınızı şu ağaçlara bağlayın. Kendiniz de meydana konun.
Komutan kahvecinin dediklerini askerlerine emir vererek yaptırır. Kahveci gider ahırdan bir dolu kadar arpa, bir çuval kadar da saman getirir. Askerlere seslenir ve
-Alın bunları hayvanlarınıza verin.
Askerler şaşkın şaşkın kahveciye bakarlar. Kimisi kendileriyle alay edildiğini sanır kızar, kimisi de bu duruma güler. Şeh Kemal’e:
-Kahveci baba bunca arpa, bunca saman bu hayvanlara yeter mi ki?
-Siz dağıtın hele bir evlatlar. Yetmezse sonrasını düşünürüz.
Askerler arpayı, samanı alır, hayvanlarına sabah akşam dağıtırlar. Arpa ve saman hiç eksilmez. Askerler şaşkınlıklarını gizleyemezler. Geri kalan arpayı, samanı getirip Şeh Kemal’e teslim ederler.
"KEMİKLERİ SAKIN KIRMAYIN"
Yemek vakti de gelmiştir. Şeh Kemal ocağa ateş yakmış, üzerine de bir kazan su koymuştur. Kahvesinin arka tarafındaki ormandan da bir keklik vurup gelmiştir. Kekliği temizledikten sonra kaynayan suyun içine atıp pişirmiş, pişen etin yanına biraz un, yağ koyup çorba yapmıştır. Çorbayı bir dürüm yufka ile birlikte akşam, sabah askerlere dağıtmış, karınlarını doyurmuşlardır. Çorbayı askerlere verirken şöyle demiştir.
-Askerler yemeklerinizdeki kemikleri sakın kırmayın atmayın.
Askerlerin içine bir ulu kişi varmış. Şeh Kemal’in büyüklüğünü ölçmek için kendi çorbası içindeki kemiği kırmış. Şeyh Kemal yemeklerden sonra kemikleri toplar, avucunun içine alır, kemiklere bakar. Birşeyler mırıldanır. Umulmadık, kimsenin beklemediği bir şey olur. Kemiklere can gelmiştir. Avucundaki keklikler çırpınmaya başlar. Kekliği salar, uçar ama birden süzülerek yere iner. Şeh Kemal gider kekliği yerden alır. Bakar ki bir ayağı kırıktır. Kırık ayağa ağızından çıkardığı bir damla tükürüğü çalar. Kekliği tekrar salar. Keklik havalanır. Süzüle süzüle gözden kaybolur. Şeh Kemal geri gelir sorar.
-Kemiği kim kırdı.
Askerlerin içindeki o ulu kişi:
-Ben kırdım, bağışlayın
-Bağışladım ama kırmayın demiştim. Neden kırdınız?
-Ya ulu kişi, sizin büyüklüğünüzü anlamıştım. Denemek için kırdım.
Şeh Kemal o ulu kişinin yanından gülümseyerek ayrılır.
"AFRODİSİAS İÇİN YARDIM ET BİZE"
Askerler Şeh Kemal’i çok severler. Yapacakları savaş için yardım isterler. Afrodisias’taki Hristiyanlarla savaşacaklarını ve bu yeri bir Türk, Müslüman yurdu yapacaklarını söylerler. Şeh Kemal;
-Biliyorum Afrodisias’ı alacaksınız. Size elimden gelen yardımı yapacağım Ben sizin arkanızdan gelirim. Afrodisias bir daha Hristiyan ili olmayacak. Şimdi siz gidin savaşa başlayın
Askerler biraz yürüyüşten sonra savaş düzenine girerler. Afrodisias’ı koruyan Hristiyan askerleri de şehrin surları dışında ve içinde savaş düzenine geçmiş bekliyorlar. Yaman bir savaş başlar. Oklar havada vınlayarak, bir yakadan öbür yakaya uçar. Gerilen yayların sesi göğü çınlatır.
Naralar naralarla birleşir., bir top gibi patlar. Çukurlarda kan göl olur. Dereler sel olur akar. Atlar, yiğitler yedikleri darbelerle bir servi gibi yıkılıp kalırlar. Gerçek yiğitler yiğitliklerine yiğitlik, erlik ünü katarlar.
Şeh Kemal gelmiş, bu yaman savaşı bir tepeden seyre dalmıştır. Hristiyanlar sayıca çok olduklarından savaşı kazanmak üzeredirler. Müslüman Türk askerleri bozulup kaçacak gibidir. Ama Türk töreleri Savaşta Türk olur, kaçmaz der. Ölünür de töre bozulmaz Moralleri bozulmuştur. Gene de savaş bütün hızıyla yaman devam etmektedir. Türk komutanı tepede savaşı takip eden komutanı görür, yardım etmesi için yanına koşar.
-Hani yardım edecektin baba.
-Bekle yardım edeceğim. Ölenlerin kimi hırsız, kimi kadın düşmanı imanı olmayanlar.
Şeh Kemal bu sözleri öyle etkili söylemiş ki komutan küçük dilini yutacak gibi olmuş. Şaşırmış kalmış, şaşkınlığını da çabuk atmış.
-Aman kahveci baba yardım et. Askerlerimiz de kalmadı Zafer onların olacak.
-Bekle yardım edeceğim. Kötü kişiler daha temizlenmedi.
-Kalmadık olduk baba. Bir avuç bir şey kaldık. Uzat yardım elini.
"EY DAĞLAR TAŞLAR YÜRÜYÜN DÜŞMAN ÜSTÜNE"
Kötü kişilerin askerlerin arasından temizlendiği inancına varan Şeh Kemal temiz ruhlu askerlerin de şehit düşmeye başladığını görünce yardım etmeye karar verir. Bulunduğu tepeden ellerini gökyüzüne kaldırmış, gözlerini dağlara ve taşlara dikmiş, duaya başlamıştır. Yakarışları bitince bütün gür sesiyle bağırmış.
-Ey dağlar taşlar yürüyün düşman üstüne. Gök gürlemesi gibi bir ses yükselir. Tozdan dumandan yer gök birbirine girer. Dağlar taşıyla toprağıyla harakete geçer. Düşman neye uğradığını bilmez. Bir paniktir, alır yürür. Surların içine doğru kaçmaya başlarlar. Ama dağlar tepeler durmaz. Afrodisias’ı bir anda kaplar. Koca şehir, insanı hayvanı, yapısıyla toprak altında kalmıştır. Afrodisias Türklerin olmuştur. Zafer Türklerindir. Şehir o gün bugündür bütün sırlarıyla toprk altında yatmaktadır. Üstünde yeni sahipleri mutlu günlerini sürdürmektedir.
Şimdiki halk da şehrin böyle bir savaş sonunda toprak altında kaldığına inanır. Böyle bilir. Şeh Kemal’in mezarı da bir şükran ifadesi olarak bahar ve yaz aylarında ziyaret edilir. Adaklar kesilir."
ŞEYH KEMAL HAKKINDA
"Şeh Kemal bir Horosan ereni, dedesidir, piridir. Anadolu'muzda, Trakya’mızda, Azerbaycan'da, İran’da, Irak’ta hatta Suriye’de bile bu evliyaların izlerini görmek mümkündür. İlçemiz sınırlarında bulunan dedelerin kökenlerinin Horosan evliyalarına dayandığı bir gerçektir. Bunların başında Şeh Kemal, Baba, Dede Bağı Dedesi, Tabakhane Dedesi, Arap Baba, Yaren baba gibi zatlardır. Yüzyıllar boyunca bu zatlar Anadolu’yu zenginleştirmiştir. Bu zatlar birer din alimi oldukları gibi Tarım uzmanıdırlar. Hayvancılık yapmışlardır. Hatta lokman hekimlik bilgileri vardır. Hayvan ve insan hastalıkları konusunda bilgi sahibidirler. İşte bütün bunlar yüzündendir ki Anadolu insanı üzerinde etkili olmuşlardır. Ölümlerinden sonra adlarına merasimler yapılmaktadır. Bugün Karacasu'ya bağlı Ataköy Mahallesi'nde ebedi istirahatgahtadır"
TEVFİK KEMİKLER KİMDİR?
1968 yılında Ortaklar Öğretmen Okulundan mezun olan ve çeşitli okullarda sınıf ve resim öğretmeni olarak görev yapan Tevfik Kemikler, bir dönem Milli Eğitim Müdürlüğüne de vekalet etti. 1996 yılında emekli olan Kemikler, sayısız resim sergisi açtı. Yaptığı resimler yurt dışında koleksiyonlara giren Kemikler, öykü ve roman yazarlığı konularında da çalışmalar yaptı. Ayrıca Karacasu Meslek Yüksekokulu'nda (MYO) sanat öğretmenliği yapan Kemikler, Karacasu MYO Derneğinde 11 yıl başkanlık görevinde bulundu. Karacasu Vakfı’nın kuruluşunda görev alan Kemikler, Yürütme Kurulu Başkanlığı ve yurt müdürlüğü görevlerini üstlendi. Karacasu’yu çok sevdiğini belirten Kemikler, “Burası bir dünya cenneti. Sanat açısından besliyor bizleri" dedi.