Rüzgâr beli belirsiz bir ahenkle çarpıyordu yüzüne. Havada güneş yerine seması karanlık ardı ardına dizilmiş bulutlar. Sanki hepsinin anlatmak istediği bir şeyler varmış gibi.
Rayiha’nın elindeki kadeh bitmek üzere yavaş ve hoyratça hızlanan rüzgâra doğru kaldırıyor başını. Gözleri bir perde gibi ruhunun yüküyle kapanıyor semaya doğru maziyi hatırlamak ister gibi sonra yanağının kenarında hafif bir tebessüm, usulca açıyor gözlerini içinden bir ses ‘bu kez ağlamak yasak ey kalbim!’ diyor.
Kaldırıyor kafasını yeniden karanlık ama içinde bir o kadar aydınlık olan semaya doğru. Saçından yüzüne damlayan sularla anımsıyor yalnızlığın çehresini acının bir gül bahçesinde dikenleri severek ilerlemek olduğunu. Gökyüzünden geçiyor şimdi ahenkli bir sıra halindeki o martılar çıkartıkları sesler Rayiha’nın ruhuna ilaç gibi geliyor oysa.
Uzatıyor nasır tutmuş ellerini semaya güneşe meydan okurcasına kaldırıyor ellerini gökyüzüne hafif ve usulca. Yanındaki gramofonda bir şarkı. kucağındaki kitabı alıyor ellerinin arasına elinde yılların birikmiş aşk hikayelerini tutuyor şimdi. Hiçbir zaman farkında olamadığı tek gerçeği ellerinde tutuyor şimdi. Başını usulca eğip kitabı açıyor nasırlı elleriyle. her sayfada biraz daha ruhu tazeleniyor.
Oysa rayiha bunun farkında bile değil. ’Yaşamak var olmak demek değilmiş oysa yaşamak yaşatabilmekmiş her koşulda.’ Usulca kapanıyor gözleri çaresizliğe teslim olmak ister gibi. İniyor gözyaşları umutsuzluğun saklı zamanına. Kabuğuna çekilmiş bir kaplumbağa kadar serti oysa çehresi Rahiya’nın ama emin olduğu tek şey ruhu bir kuş kadar özgürdü. Yavaşça kalkıyor ayağa sanki bedeni dur ama ruhu yürü der gibi yürüyor.
Seması ışık olan ufka yavaşça bakıyor iklime rağmen etrafta bir amaç uğruna koşuşturan insanlara. küçük bir düş bir gülüşle aralıyor yine gönlündeki umudun perdelerini yalnızlığa...