Türkiye’de bir çok bölgede, köklerinden doğup yeşermeye başlayan bir olgu olarak görmeye başladık kooperatifçiliği. Kuşadası’nda, kooperatifçiliği başlatacak kararı nasıl verdiniz?
Kuşadası’nda arkadaşlarımız ile bir araya gelerek kooperatifi kurmak istedik. Daha sonra köylerde ve Kuşadası çevresinde yapmış olduğumuz geniş çaplı gezi ve çalışmalar sonucunda, Zeytinköy'de kurulu, 2003 yılından da tescilli bir kooperatifle karşılaştık. Bornova'dan arkadaşlarımız çok geniş çalışmalar sonucunda, ortak yaşam ekososyal ve işletme kooperatifinin ana sözleşmesini oluşturmuşlar ve yol almışlar. 2004 yılına kadar da tam 21 yıl kooperatifi ayakta tutmayı başarmışlar. Biz bunların ışığında yola çıktık. Bu kapsamda ilk görevimiz, öncelikle kooperatifi büyütmek oldu. Çünkü kooperatifin ana sözleşmesinde tamamen ortak yaşamın varsaydığı, yani ortak yaşamın oluşabileceği her noktada bize imkanlar sunan bir ana sözleşme var. Bir yandan ortak mutfaklar oluşturulabilirken, bir yandan çamaşır haneler, takı tasarım, evde oturan insanın ekonomiye katılımıyla ilgili çok geniş bir perspektifte kooperatif çalışmaları yapabileceğimizi gördük. Bizim, halkımıza vermiş olduğumuz bir takım sözler ve tahhütler var. Bu çerçevede, bir yandan siyaset yaparken diğer yandan halkın temel sorunlarına çözüm üretme noktasında, halkla beraber neler yapabiliriz bunun üzerinde durduk ve düşündük.
O halde, kooperatifçilik demokratik bir örgütlenme diyebilir miyiz?
Evet, tabii ki diyebiliriz. Bu çerçevede bir takım açılımlar yapılmasının zorunlu olduğu noktasında karar kıldık. Bunlardan elimizde üç tane seçenek vardı. Bir tanesi dernekler üzerinden bu yoksulluğa karşı bir mücadele alanı oluşturabilir miyiz dedik. Bu mümkün değildi. Çünkü dernekler, yasa itibariyle İçişleri Bakanlığı'na bağlı ve bağış alıyor, bağış veriyor birçok spekülasyona açık. Dolayısı ile bunun üzerinden yürünemeyeceği noktasına karar aldık. Vakıfla yürüyemezdik çünkü vakıf kavramı vakfedenin iki dudağının arasında. Biz kooperatifçilik üzerinden halkın temel sorunlarının çözülebileceğini ve şu anda mevcut eksik olan o dayanışma ruhunun, o birlikte hareket etme ruhunun ancak kooperatifçilik üzerinden olabileceğinden yola çıkarak, kooperatifçiliği önümüze aldık ve yol alıyoruz. Her ortağın eşit oy hakkı var. Şu anda kaybettiğimiz o bireysel özgürlükler anlamında oyumuzu attık.
Kooperatif denilince ilk akla gelen, özellikle maddi anlamda zor zamanlar geçiren vatandaşlara ve özellikle de gıda anlamında ferahlama olarak karşımıza çıkıyor. Kooperatifin, Kuşadası halkına ne gibi artıları olacak?
Türkiye genelinde olduğu gibi Kuşadası'nda da derinleşen alım gücü her gün biraz daha fazla çıkıyor karşımıza. Kentimizde bu derinleşen yoksulluğun giderilmesi açısından; Kuşadası'nın küçük sermayelerinin bir araya gelerek, öncelikle temelde açlık sorununa bir çözüm üretilmesi gerekiyor. Bu cümle çok acı ama gerçek bu aslında. Bugün baktığımız zaman, vatandaşlar öğle yemeklerinden vazgeçmiş, çantasında termosuyla içeceğini ve kapta yemeğini taşıyan, pahalı yerlere sadece uzaktan bakabilen bir kitleyle karşı karşıyayız. Yani bu meselelerin çözümünde, öncelikle kooperatif bu gerçekleri ortaya koyacak. İlk adım bu yoksulluğun farkına varmak olacak. Kooperatif bizim bu gerçekle yüzleşmemizi sağlayacak. Dolayısıyla, bunun üzerinde neler yapabiliriz noktasında herkesi düşünmeye sevk edeceğiz.
Geçmiş zamanda yaygın olarak yaşadığımız İmece kültürünün yeniden doğuşu olarak algıladım anlattıklarınızı. İşin varacağı nokta, karşılığı yardımlaşma anlamını taşıyan imece kültürünü vatandaşlarla yeniden buluşturmak ta diyebilir miyiz?
İnsanlar kooperatif çatısı altında birleştiklerinde, o bizim geçmişte var olan imece kültürünü, o yardımlaşma kültürünü yeniden hissedecek ve yaşayacaklar. Bunun ne kadar önemli olduğunu görecekler. Başka türlü var olamayacağız. Yani bu açık net. Öyle bir yokluk ve kıtlığa doğru sürükleniyoruz ki bundan kimsenin kaçma şansının olmadığını görüyorum. Sırayla hepimizi bu girdap içine çekecek, yok edecek. Bugün, belli bir kesim belki birazcık nefes alır bir hayat yaşıyorlar ama bu yoksulluk girdabı, bu çarklar onları da zaman içinde içine alacak ve öğütecek. En yakın örneklerinden bir tanesini verecek olursam, bugün 600 bin genç üniversiteye kayıt yaptırmadı. Bunun için de kayıt yaptırıp birkaç ay sonra maddi yetersizliklerden dolayı okullarını bırakıp evlerine dönecek genç kardeşlerimizi saymıyorum. Bugün, çocuğunu devlet okulunda dahi okutamayan vatandaştan bahsediyorum. Bu koşullarda, okullar kapandıktan sonra o evlerin içinde ne dramlar yaşandığını bilmiyoruz ama yaşanıyor. Bu konuda bir şeyler hissedebiliyorsak eğer kooperatifçiliği tekrar gündemimize alıp başarmak zorundayız. Bu bizim tarihsel sorumluluğumuz. Bunu başaramadığımızda yaşanabilecek bir ülke kalmayacak. İnsanların kooperatif çatısı altında birleşmesi gerektiğine inanıyorum ve bunun için yola çıktık.
Kooperatif kavramını, ortak yaşamın düşünülebileceği her alanda faaliyet gösterecek bir birliktelik olarak düşünürsek yanlış olmaz o zaman değil mi?
Kooperatif demek ortak yaşam demek zaten; vatandaşların tümünü kucaklamak demek. Konuyu, Kuşadası üzerinden açıklayacak olursam, öncelikle Kuşadası’nda bir mutfağa ihtiyacımız var. Yani insanların, ucuza karınlarını doyurabileceği en azından günde bir öğün yemek yiyebilecekleri bir mutfağa ihtiyacı var. Bunun çok zor bir istek olmadığını düşünüyorum. Çünkü bu ülkede fikir üreten, emek üreten milyonlarca insan var. Bunlar evlerde, kenarlarda ve atıl durumda. Sadece bu insanları bir şekilde bir araya getirmekten geçiyor. İstatistiksel anlamda çok derin işsizlik oranları var. Çok dramatik. Bugün evde oturup ki eğer yaşı da genç ise emekli maaşıyla yaşayan insanı da ben işsiz olarak değerlendiriyorum. Üretime bu insanlar bir şekilde katılmaları gerekiyor.Katılmak istiyorlar da zaten çünkü yaşamak için başka şansları yok. Aldıkları emekli maaşıyla geçinmeleri mümkün değil, beslenmeleri mümkün değil. Bu insanların iki seçenekleri var. Bakın, çok acı olacak ama bu insanların önlerinde iki seçenekleri var. Ya çöpe gidecekler ya da birilerinin tarafından bakılmayı talep edecekler. Başka seçenekleri yok. Ya iş talep edeceksin, ya birileri sana bakacak. Günümüzde, vatandaşın yaşadığı zorlukları sadece kentimizde değil sosyal medya ortamında da sıklıkla görmekteyiz. Maalesef o kadar dramatik bir ekonomik çöküntü yaşıyoruz ki, eğer bu şekilde devam eder ve çözüm üretmezsek inanın ki Bangladeş’in yaşantısı bizim yaşantımızın yanında çok kaliteli bir yaşam olarak kalacak.
Bir anlamda işsizlik ya da türlü nedenler ile evlerinden dışarıya çıkamayan insanları, dar gelirli ve desteğe ihtiyacı olan vatandaşları kooperatif yeniden hayata kazandıracak yani?
Kooperatif 7’den 70’e her vatandaşı bağrına basacak. O yüzden bir araya gelmemiz gerekiyor, birbirimize dokunmamız gerekiyor, birbirimize yüzünü görmemiz gerekiyor, evlerden çıkmamız gerekiyor. Bizim gibi düşünen, bizlerle birlikte olmayı hayal eden o insanlarla bir yerde ve bir şekilde buluşmamız gerekiyor. Kooperatif bunu yapacak. En azından ben insan üstü bir çaba sarf ederek elimden gelenin en iyisini yapacağıma inanıyorum. Ve evet Kooperatif sadece insanları evlerinden çıkartmak için bir köprü olmayacak. Bunun yanı sıra evde takı, tasarım, üretim yapan insanlara; dar gelirli vatandaşlara da ulaşmamızı sağlayacak. Örneğin, çamaşırhane kulağa çok basit bir kavram gibi geliyor. Aslında o kadar önemli ki. Belki de o dört duvar arasında en fazla tartışma yaşanan sorunlardan biri gelen faturalar. Eve gelen faturalardan bir tanesi de su faturası. Suyu hayatımızın her alanında kullanmak zorundayız. İleride yaşanacak bir kuraklıktan bahsediliyor ve suyun insan hayatındaki değeri paha biçilemez. Bugün ödediğimiz su faturası bin lira gelirken bu mebla gelecek zamanda belki 5 bin lira olarak çıkacak karşımıza. Bu düşünce ışığında, kooperatif çatımız altında çamaşırhane yapmayı planladık. Giderlerimizi bir anlamda paylaşmaktan bahsediyorum. Faturasını ödeme güçlüğü çeken, çalıştığı için evde bu işlere zaman ayıramayan hatta evde makinası olmayan vatandaşlara bu hizmeti getirmek istiyoruz. Yine, yaşlı ve bakıma muhtaç insanları da kucaklayacak kooperatifimiz. İnsanlar maddi yetersizlikler yüzünden, birilerine bağımlı ölmemek üzere olaylar kurgulayarak geçiriyor hayatlarını. Herkes, kaliteli bir yaşam gibi kaliteli ölümü de hak ediyor. İnsanların en doğal hakkıdır bu. Bugün yaşadığımız çekirdek aile modelinin çok geniş kapsamlı varoluşundan bahsediyoruz. Herkesi aileden görerek imece kültürünü yeniden sahaya indireceğiz. Kendimizi çok büyük aile gibi düşünebiliriz. 100 kişiyle tarlamızı doyururuz. 1000 kişiyle yavaş yavaş zenginleşiriz. 10.000 kişiyle geleceğimizi planlarız. Hedefimiz ilk etapta 10.000 kişiye ulaşmak olmalı.
Halka bir anlamda, ‘beklemeyin, bir araya gelin’ diyorsunuz aslında. Bu birlikteliği, dünyada sayısı fazlaca olan örgütlenme modellerinden bir tanesi olarak görmek yanlış olmaz o zaman değil mi?
Bu noktada sorulacak akla ilk gelen soru ben neyi hareketlendiriyorum olmalı. Evet, halka aslında beklemeyin, bir araya gelin, size kimse bir şey vermez, veremez diyorum. Örgütlenme modeli olarak görebiliriz tabii ki çünkü bir oluşum söz konusu bu noktada. Dolayısıyla bu örgütlenme modeli üzerinden bir araya gelin, kendi hayatınızı kendiniz şekillendirin. Bugün ne merkezi yapının, ne yerel yapının halka vereceği pek bir şey kalmadı. Bakıyorsunuz ekonomik açılımlarla, insanlar her geçen gün birazcık daha ekonomik olarak yıkıma uğruyorlar. Yakın zamanda bize kimse bir bardak su dahi veremeyecek. Peki bu durumda ne yapacağız? Tek başımıza ölümü bekleriz. Bugün herkesin, her ailenin çocuğum ne olacak, çocuğum 30 yaşına geldiği hala işsiz, hala evde oturuyor diyerek yandığını biz biliyoruz. Bizler, beraber aynı derdi ve aynı kaderi paylaşan insanlarla bir araya geleceğiz. Ortak alışverişe çıkacağız.
Ortak akıldan doğan ortak birliktelik. Her kesime uzanan devasa bir el var ortada. Üretici ve vatandaş iç içe ve omuz omuza olacak. Çok büyük bir aile birlikteliği çıkacak o zaman karşımıza?
Bu konuyu bir örnekle açıklamak istiyorum. Afyon’da 35 lira fasulye. Üretici, birileri gelsin alsın ürünlerimi diyor. Kışın aynı fasulyeyi 100 liradan yiyeceğiz. Yine karpuz tarlada kaldı. İnsanlar bu sene doya doya karpuz yiyemedi. Dilimle karpuz aldı vatandaş. Kooperatif, üreticiye gidip o karpuzu da alacak. Kooperatif bu tarlada ya da tezgahta kalan ürünleri alarak satacak, farklı şekillerde işleyecek yani her şekilde vatandaşa geri döndürecek. Ürünler değerlenecek ve yine halk karnını doyuracak. Buna bağlı olarak her evi işletme haline dönüştüreceğiz. Kooperatif, vatandaşın evine gidecek ve atıklarını alacak. Her türlü geri dönüşüm atıklarını evlerden araçlarımızla toplayacağız. Bu atıkları satın alacağız. Karşılığında, evin neye ihtiyacı varsa bunları sağlayacağız. Atıklar karşılığında, vatandaşların pazar, market masrafı karşılanacak, maddi olarak bedeli ödenecek, yapamadıysa salçası, sosu, tarhanası karşılanacak. Kısacası, karşılıklı olarak yardımlaşma ortaya çıkacak. Kuşadası’nda özellikle de yaz döneminde devasa bir atık durumu söz konusu. Çok büyük bir ekonomi dönüyor. Bunları değerlendirmemiz ve ekonomiye geri kazandıracak projeler üretmemiz gerekiyor.
Mevut şartlarda alıştığımız bir düzen var. Kooperatif hayatımıza girdikten sonra birtakım alışkanlıklarımızı da değiştirmek zorunda kalacağız diye düşünüyorum. Yanılıyor muyum?
Haklısınız. Bizim yaşam şekillerimizin değişmesi gerekiyor. Mevcut alışkanlıklarımız, bugüne kadar bizlere empoze edilenler bizi bu noktaya getirdi. Geçmişten kök alan yepyeni bir yaşama geçmemiz gerekiyor. Bizi biz yapan değerlerimizi tekrar yeşertmek zorundayız. Yardımlaşma, beraberlik, birlik kavramları bugün unutulmaya yüz tuttu. Halbuki, hepimizin özlediği ve hasretini çektiği kavramlar bunlar. Bu yaşamı geri getirmeliyiz. Bugün köyün içine girmiş ve köylüye marul, soğan, salça, patates satan bir yapı ile karşı karşıyayız. Bereketli topraklarımız var. Biz eker, biçer, işler ve halka olması gereken fiyatlardan ulaştırırız diyeceğiz. Bazı şeyler eskiden ayıp değildi. Şimdi ayıp oldu. Örneğin, eskiden mahallenin içindeki bazı insanlar atık toplardı. Teneke, plastik, karton, cam şişe toplardı ve evlerinin bir köşesinde biriktirirlerdi. O yapılan aslında ekonomik bir hareketti. O ekmeğinin peşindeydi. Bu yaptığının onun işi olduğunu, ona ihtiyacı olduğunu ve bunun önemli olduğunu, doğru bir iş olduğunu kabul edeceğiz. Bugün üniversite mezunu çok sayıda arkadaşımızın atık toplayıcısı olarak çalıştığını görmekteyiz. Bu insanların haklarını, hukuklarını kabul edeceğiz. Her şeyden önce, biz bunun bir iş olduğunu kabul edeceğiz. Kooperatif olarak biz de bunu yapacağız. Yani biz bu bu yola çıkarken, bize dayatılan birçok kavrama savaş açarak, hazır bir şekilde yol alıyoruz. Ortak karar ve ortak akılla bunları ortaya koyacağız.
Kuşadası’nda, Ortak Yaşam Ekososyal İşletme Kooperatifi için çarklar dönmeye başladı dedik. Yakın zamanda, Kuşadalılar’la bir araya gelerek sesinizi duyurmak ve kooperatifçiliği kentte kentliye tanıtma anlamında bir araya gelme düşünceniz var mı?
Ortak Yaşam Ekososyal İşletme Kooperatifi olarak Kuşadası’nda vatandaşlarla birlikte olmaya hazırız. Bu noktada tüm prosedürlerimizi tamamladık. Kooperatifçiliğin, ülkemizde kurtuluş reçetesi olarak gören arkadaşlarımızla, 14 Eylül 2024 Cumartesi günü saat 11.00’de Kasım Yaman Parkı’nda buluşacağız. Kooperatifçiliği konuşacağımız bir sempozyum niteliğinde gerçekleştireceğimiz toplantımıza tüm vatandaşlarımızı davet ediyorum. Alana geldikleri zaman kendi seslerini de duyursunlar. Birliktelik ve beraberliğin ilk tohumlarını o gün o alanda atalım istiyoruz.