‘Üzerine giydiği kahverengi hırkası kadar severdi parmaklarınca dizdiği tesbihini. ‘Babamdan yadigar’derdi, dizerken teker teker taneleri. Hatırımda kalan en son şeydi, pencere pervazına yaslandığı resmi; dilinde dua ve parmakları arasında sabrı gezdirdiği tesbihi. O, kokusu kadar uzak şimdi ve yüreği bende kalan son hatırasında gizli; hani, o hırkası kadar sevdiği ve sabrı gezdirdiği yıllanmış tesbihi’
Sabrın eldeki izi ve yüreğin dildeki duası. Kapalı gözlerin ardındaki huzur ve geçmişten bugüne ataların mirasının adıdır tesbih.
İnsanoğlunun var olduğu tarihten bu yana sabır dilemek için çektiği, içinden dualar okuduğu ve rahatlamaya çalıştığı bir vasıtadır tesbih. Kadim kültürlere uzanan geçmişinde saklı kalanlar kültür, tarih ve inanç göstergesini bizlere sunar. Allah’ı övme, yüceltme, tenzih etme anlamını taşıyan ve Sübhaneke duasına ismini veren ‘sübhân’ sözcüğünden türetilmiştir. Tarihte tespih sözcüğünün geçtiği bilinen en eski yazılı kaynak ise bir hekim, eczacı, mutasavvıf ve şair Feridüddin Hâce Attâr tarafından 1220 senesinde kaleme alınan "Tezkîretü’l Evliya" adlı önemli eserdir.
Kuşadası’nın başarılı iş insanları arasında adını sıkça duyduğumuz Mali Müşavir Çağlar Akar’ı tesbih koleksiyoneri olarak ta tanıdık.
Yeditepe Üniversitesi İngilizce İşletme Bölümü mezunu olan Çağlar Akar, bunun yanı sıra yine aynı üniversitede Uluslararası İşletme ve Yöneticilik bölümlerini de başarıyla bitirir. Eğitiminin ardından Mali Müşavir olma yolunda kolları sıvayan Akar, Muhasebe Denetim alanında mastır yapar. Hayatını Kuşadası’nda sürdüren Akar, mesleğini idam ettirmenin yanı sıra müziklerle uğraşmayı, kitap okumayı, araştırma yapmayı ve hayatının önemli zamanlarını ayırdığı tesbih koleksiyonu ile uğraşmaktadır.
Bazen bir mekanla başlar hikaye. Bir kaç dakikalık sohbette şekillenir yaşamın duvarları ve ilmek ilmek işlenir karaya çalan renkler. Adından çok sözler hatırlanır, gerisi geçmişin izleri arasında daima saklı kalacaktır.
İstanbul’da, tarih kokan ve pek çok masala da konu olan meşhur İstiklal Caddesi’nde başlar koleksiyoner Çağlar Akar’ın tesbih merakı. Üniversite zamanlarında, okuldan arta kalan zamanda çevreyi keşfeylediği bir sırada, O çıkar kaşısına. Gümüş satan bir mekan ve mekanda küçücük yaşlı bir kadın. Loş ışıklı mekanda, parlak gümüşlerin yanında oturan Marya’dan aldığı davetle, konuk olduğu o mekanda tanışır koleksiyonunun ilk tesbihi olan Yosun Akiğiyle. Uzun soluklu sohpetlerden sonra kısacık bir hoşçakala sığar Akar’ın tesbih merakı. Avucunun içerisinde Marya’dan kalma hatırası ile döner evine. Dilinde dua ve kalbinde Marya’nın bugün bile aklından çıkmayan sözleriyle.
Sahip olduğu o ilk tesbihten sonra açılır Akar için geçmişin yegane kapıları. Arşınlanır yollar, sayfalarca araştırılır ve okunur. Artık, düşülen yolların her birinin ardında tesbihin hikayesi aranır.
Çağlar Akar için o ilk tesbih beraberinde sırları, öyküleri, gizemleri ve bilinmeyenleri de getirir. Özlemleri getirir sonra. Çok sevdiği dedesinden kalan ve kutsal bir emanet gibi sakladığı tesbihi de hikayesiyle onda kalır. Gittiği ülkelerin ve kentlerin kendine özgü sokaklarında, tesbih satan mekanlar uğrak yeri olur. Akabinde arkadaşlarından gelen tesbih hediyeleri de koleksiyonuna ortak olur. 1 iken 5 ve 5 iken de yüzlerce olur merakının sayısı. Geçmişten bugüne, koleksiyonunda, yurtiçi ve yurt dışından topladığı farklı modellerde tespihe sahip olduğunu anlatan Akar, koleksiyonuna maddi değil de manevi çerçeveden baktığını belirterek, ‘Tesbih arayışım devam etti ve akabinde bunun bir sanat dalı olduğunu fark ettim. Her birinin mükemmel ve eşsiz olduğunu gördüm. Ustaların elinden çıkan ancak her biri birbirinden farklı tesbihlerin olması bendeki heyecanı daha fazla arttırdı. Tesbih aynı zamanda da kültür demekti. Kültürümüzün ayrılmaz parçalarından biriydi. Her ne kadar bu konuyla ilgili literatürde farklı çalışmalar olsa da, tesbih Hinduizm, Budizm, Hristiyanlık ve İslam gibi farklı dinsel geleneklerde dini, kültürel, işlevsel anlamlar ve roller taşımaktadır. Dini işlevleri ve anlamlarının ötesinde, tesbih koleksiyonculuğu Türkiye’de çok köklü ve zengin bir alanı temsil etmekte ve görünüşte seküler olan özgün bir kültürel pratiği oluşturmaktadır’ diyor.
Farklı kültürleri onca yılın ardından günümüze kadar getirmeyi başaran tesbihlerin, İslamda’da başlama serüveni de çok eski yıllara dayanıyor olmalı?
Koleksiyon merakının başlamasının ardından, tesbih konusunda okuyan ve araştıran Çağlar Akar kısa zamanda tesbihlerin sırlarla dolu ve bir o kadar da muhteşem dünyasına dahil olur. Araştırmaları sonucunda, tesbihin tarihinin çok eski yıllara dayandığını anlatan koleksiyoner Çağlar Akar, ‘Avladıkları avların parçalarını ipe dizen ilk insanlar, bunları bir sonraki avda başarı sağlamak için üzerilerine takarlardı. Sonraları bu tip takıların, kötülüklerden ve düşmandan koruduklarına inandıkları için savaşlarda da takmaya başladılar. Akabinde, akla gelen ilk şey, tesbih yapımında en çok kullanılan kalıcı maddenin cam olduğudur. Günümüzden yaklaşık 4500 yıl önce camın ilk bulunduğu yer İran topraklarıdır. Çünkü araştırmalar, camdan yapılma ilk eşyanın tesbih olduğunu kaydetmektedirler. Ortadoğu’da yaygınlaşan tesbih işçiliği, daha çok bugünkü Suriye, İsrail ve Lübnan civarında yoğundu. İlkel yapım teknikleriyle cam tesbihler o dönemlerde birkaç işlem sonucu üretiliyordu ki, bu tekniklerin bir kısmı günümüze ulaşamamıştır. İlk tesbihin yine Hz. Ebubekir döneminde kullanıldığı tahminler arasında yer almaktadır. Hz. Muhammed (s.a.v.) döneminde daha çok parmak sayılırmış. Bunun yanı sıra hurma çekirdeği ya da çakıl taşı kullanıldığı da bazı hadislerden anlaşılmaktadır. İslam’da Peygamber’in namaz kılarken sünneti olan ‘Sübhanallah, Elhamdülillah ve Allahüekber’ kelimelerini 33’er defa tekrarlamanın hangi tarihte başlayıp, yayıldığı da bilinmiyor’ şeklinde açıklıyor.
Yani, tesbih bunca yıl farklı kültürlerde adını duyurduğuna göre kullanım alanları da farklı şekillerde değişkenlik göstererek günümüze kadar ulaştı diyebilir miyiz?
Tesbih, Allah’ın sıfatlarını ortaya koyarken sayı saymak için kullanılan, 33 veya katları kadar boncuk tanesinin ipe dizilmesiyle oluşan halkaya deniliyor. İslamiyet başta olmak üzere birçok dinde kullanıldı. Bunun dışında stres atmak için de kullanılıyor. Tesbihin 11, 33 ve 99 boncuklu olanlarını Müslümanlar kullanır.İslamiyetin ilk yıllarında Müslümanlar, tesbih yerine parmaklarını kullanırlarmış. İlk defa da Hz. Ebubekir döneminde kullanıldığı tahmin ediliyor. Tesbih çekmek, namazı tamamlayan önemli ayrıntılardan biridir. Tabi günümüzde takı ve aksesuar olarak da kullanıldığı sıkça görülüyor. Tesbihin sanat eseri olarak kullanılması, ilk defa Türkler’de görülmektedir. İstanbul’un tesbihce en zengin olduğu dönemler 16 yüzyılın sonlarına isabet ettiği anlaşılıyor.
Birbirinden farklı kültürü simgeleyen tesbihlerin yine birbirinden farklı yapım malzemeleri olmalı diye düşünüyorum. Bu konuyu da aydınlatalım isterim.
Bugün tesbihleri, elde çekim tesbihler ve koleksiyonluk tesbihler olarak ikiye ayırabiliriz. Tesbih yapımı da zamanla gelişerek sanat haline dönüştü. Geçmişte de günümüzde de el emeği göz nuru el yapımı tesbih ustaları bulunmaktadır. Çeşitli malzemelerle yapılan tesbihlerin yapımında değerli taşlar kullanılabilmektedir. Örneğin, Ağaç Grubu tesbihleri gül, venge, narçıl, kuka, demirhindi, yılan ağacı, öd ağacı, abanoz, pelesenk, sandal ağacı, kan ağacından yapılırken, Fosil Grubu tesbihlerini kehribar, lüle taşı, oltu taşı oluşturuyor. Değerli Taş Grubu sınıfına giren tesbihler zümrüt, safir, yakut gibi materyallerden yapılırken Yarı Değerli Taş Grubunu akik, kuvars, ametist, yıldıztaşı, yeşim, kaplan gözü, lapis, turkuaz oluşturuyor. Bir de hayvansal tesbih grubu vardır ve bunları da fildişi, boynuz, kemik, mercan, bağa, inci, mors dişi, kaplumbağa kabuğu oluşturuyor. Yalnız hayvansal grubu tesbih konusu çok ayrı bir önemi beraberinde getiriyor. Hayvansal tesbihlerin üretiminde kullanılan hammaddeler, sürdürülebilir ve etik kaynaklardan temin edilmelidir. Bu ürünlerin illegal yerlerden alınmamış; sertifikalı ürünlerin olması gerekiyor. Bu, çevreye ve hayvanlara zarar vermemek adına oldukça büyük bir önem taşımaktadır.
Anladığım kadarı ile yıllar önce alınan bir tesbih, insanoğlu yaşadığı müddetçe kendisine gölgesi misali eşlik etmiş. Peki o yıllar içerisinde, alındığı ilk gün gibi koruyabiliyor mu ustanın elinden çıktığı halini?
Tesbihler zaman içerisinde evet ustasının elinden ilk çıktığı halini koruyor, bozulma gerçekleşmiyor. Ancak yine zaman içerisinde kullanıldıkça, formu aynı kalsa da yapıldığı malzemeye göre farklı özellikler kazanıyor. Örneğin, Oltu taşı ile yapılan tesbihler kullanıldıkça parlar ve daha güzel bir görüntü alır. Ahşap ürünlerden yapılan tesbihler de zamanla parlar ve renkleri koyulaşır. Pelesenk, kuka, yılan ağacı gibi ürünlerle yapılanlar kullandıkça koyulaşır ve daha hoş renk alır. Kehribarın da sarı tonları kullandıkça koyulaşır ancak bu süre yıllar alabilir. Genellikle ateşin renk tonlarından esinlenerek üretilen Ateş kehribarının, sıkma kehribar da olduğu gibi kendine has ince bir kokusu bulunmaktadır. Ancak bu koku kalıcı ve doğal değildir.
Tesbih koleksiyonu yapmanın bir sonu yok gibi görünüyor. Bunca farklı ustanın elinden çıkan birbirinden farklı tesbihi tek çatı altında toplamak sizce uzun soluklu bir iş mi? Siz, koleksiyoner olma noktasında kendinizi hangi noktada görüyorsunuz?
Tesbih koleksiyonuma gerçekten bir ömür verdim diyebilirim. Hayatıma, manevi boyutta kattığı duyguları tarif etmem için kelimeler yetersiz kalır. Rahmetli dedemin tesbihinin kokusunu inanın hala içime çekiyorum. O tesbih, dedem ile beraber bir hayat yaşadı ve dedemden sonra bana kalan en muhteşem hediyedir. Yaşanmışlıklar, anılar, özlemler bunların hayatımdaki değerleri her zaman pahabiçilmez olmuştur. Koleksiyonumda bulunan tesbihlerim arasında maddi anlamda çok değerli olanlar da var ancak manevi önemi olanların yani o sevdiğim insanlardan bana kalan o yaşanmışlıkların değeri asla para ile ölçülemez. Koleksiyonuma devam ediyorum ancak bunun bir sonu almayacağını da biliyorum. O tesbih te bu tesbih te olsun diyorsunuz ilk başladığınız noktada. Ancak akabinde o anlanması gereken farkı yakalıyorsunuz. Koleksiyonumda 160 yaşında tespihim var. Kimbilir kaç kişinin elinden geçti bu tespih diye düşünmeden edemiyorsunuz. Benim için işte fark dediğim durum bu. Yaşanmışlıklar ve o hayatları yaşayan insanlar.
Tesbih konusunda vermiş olduğunuz aydınlatıcı bilgilerden ötürü teşekkür etmek istiyorum. Eklemek istediğiniz farklı bir konu var mı?
Koleksiyon yapmak insanı her anlamda rahatlatıyor diyebilirim. Manevi bir huzuru beraberinde getiriyor. Bunun illa tesbih olmasına da gerek yok. Bir şeylerin peşine düşerek, hayatın içerisinde varolan yaşanmışlıklara ortak olmak ve onlara sahip çıkmak çok güzel bir duygu. Aydın Ses Gazetesi’ne, zaman ayırarak bu güzel röportajın ortaya çıkmasına ön ayak olduğu için gönülden teşekkür ediyorum.