Arkadaşlarına okumak için yanında taşıdığı küçük şiir defterinden okuduğu şiirlerle röportajımızı adeta renklendiren Ertuğrul, davetler üzerine şiir gecelerine de katıldığını ve bazı yerel yayın yapan kanallarda bazı programlara konuk olduğunu söyledi. Evet size ilkokul yıllarında başlayan bir aşkı anlatacağım. Yıllar geçse de bitmeyen ajandalar dolusu yazma aşkı. Mürekkep mürekkep tozlu sayfalara işlenen duygulardan tutun, her köşe başında yaşanmışlıklara kadar. Cebinde taşıdığı küçük şiir defteri gibi tarih kokan şiirler, kendisiyle bütünleşip hayat tarzı olan şairlik ruhunu paylaşacağım sizlerle. Kafiye, uyak, dergi, gazete, derken Karatepe Şehitliği’nde bulacaksınız kendinizi. Sonra da yazdıklarımıza hak vereceksiniz. Duyguların, hislerin, yaşanmışlıkların ve daha birçok konunun kaleme nasıl alınışının perde arkasını yerel şairlerimizden Köşklü Mehmet Ragıp Ertuğrul’dan öğrendik. Siz değerli okuyucularımız için gerçekleştirdiğimiz söyleyişi ile baş başa bırakıyoruz. MS: Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

MRE:

16 Eylül 1943 yılında Köşk Ilıdağ köyünde doğdum. 74 yaşındayım ve 1980 yılından bu yana emekliyim. 30 yaşına kadar Ilıdağ’da yaşadım. 44 yıldır Köşk ilçesinde ikamet ediyorum. 1980’de muhasebecilikten emekli oldum. Mesleğimin dışında yaklaşık 50 yıldan bu yan şiirler yazarak hayatımı devam ettiriyorum. MS: Şairlik meziyetinizi nasıl keşfettiniz? Bu konuda size ön ayak olan birisi oldu mu?

MRE:

İlkokul yıllarıydı. 4 veya 5’inci sınıftaydık. Köşk Mezeköylü olan ve şu an 95 yaşında hayatta olan Sadettin Erdoğan isimli öğretmenimiz bütün öğrencilere şiir yazması konusunda bir ödev vermişti. Şiirlerimizi daha sonra okuyup değerlendiren hocamız en çok benim şiirimi beğendiğimi söylemiş ve şiirimi de okulun duvarına asmıştı. Yani beni ilk keşfeden ilkokul öğretmenim oldu. Yazdığım o ilk şiir de bana yön verdi ve ben de daha sonra öğretmenimin verdiği o cesaretle dergilerde şiir yazan şair olma hayaliyle yazmaya başladım. Böylelikle şairliğe ilkokul yıllarında başlamış oldum ama o yıllar tam anlamıyla şair sayılmam. MS: Bu zamana kadar hangi yayın organlarında yazdınız?

MRE:

18 yaşından itibaren şiirlerim çeşitli gazete ve dergilerde yayınlanmaya başladı. Ege Ekspres Gazetesi’nde Pazartesi günleri haftanın şiiri diye bir şiir sayfası düzenlenirdi. Egeli genç şairlerin yazdığı şiirler burada yayınlanırdı. Yazdığım şiirlerden ikisi farklı zamanlarda haftanın şiiri seçildi. Haftalarca bu gazetede şiirlerim yayınlandı. Daha sonra bazı dergilerden teklif geldi ve ilk olarak Şair ve Konya Senatörü Fevzi Halıcı’nın çıkardığı Çağrı Dergisi’nde 60’lı yıllarda yaklaşık 10 yıl yazdım. Çağrı Dergisi’nden sonra Türkiye’nin en meşhur dergilerinden olan Varlık Yıllığı’nda yazdım. Şanlıurfa’da çıkan Nabi Dergisi’nde yazdım. Hakim Mehmet Çınarlı’nın çıkardığı Hisar Dergisi’nde Hisarcılar arasına girdim. MS: Şiirlerinizle düzenlenen yarışmalara katıldınız mı?

MRE:

Tercüman Gazetesi Türkiye geneli ödüllü şiir yarışması düzenledi. İlk başta korktum ve katılmak istemedim. Çünkü yarışmaya katılanlar arasında bürokratlar, akademisyenler olunca ‘ben bunların arasında varlık gösteremem’ diye bir kanıya kapıldım. Daha sonra Köşk’te görev yapan Doktor Ahmet Koç’un teşvikiyle yarışmaya katıldım. Türkiye genelinde 300 şair olarak birinci ön elemeyi kazandık. Yapılacak olan ikinci bir ön elemeden geçemem diye düşünürken ilk 20 arasına da kalmayı başardım. İkinci ön eleme sonuçları açıklanmadan önce bir gece rüya gördüm. Rüyamda ikinci ön elemeyi ‘Gurbet’ isimli şiirle geçtiniz dediler. Daha sonra bana ön elemeyi ‘Tükeniş’ şiiriyle geçtiğim haberi geldi. Halbuki ben ön elemeyi ‘Gurbet’ isimli şiirle geçmiştim ama bana yanlış bilgi vermişlerdi. Nitekim böyle bir anım da mevcut olup gördüğüm rüya da gerçek olmuş oldu. Bu ‘Gurbet’ isimli şiirle 20 şair arasına girerek o günün parasıyla güzel bir değeri olan mansiyon ödülü aldım.     MS: Şiir yazmak için kendinize seçtiğiniz özel bir zaman var mı?

MRE:

Şiir yazmak için belirlediğim her hangi bir zaman yok. Otururken aklıma takılan bir konu bir anda şiire dönüşebilir. Herhangi bir konuya bağlı kalmadan birçok konu üzerinde şiirler yazarım. Aşk, meşk ve toplumu ilgilendiren birçok konu üzerinde şiirler kaleme aldım. Hisar Dergisi’nde bir şiirim yayınlandı ve bu şiir diğer dergilerde yankı uyandırmıştı. Bu şiir de 1980 ihtilalinin habercisi olan bir şiirdi. ÇAĞ Tünelde kara bir tren Acı geçti bayram tören Tutuşmaya hazır evren Kin kıvılcım, doğa barut Kurtar bizi yüce mabut… diye devam eden bu şiir 1 Eylül’de yayınlandı. 12 Eylül 1980’de de Kenan Evren ihtilali oldu. Aslında ben tutuşmaya hazır evren derken, kainat anlamındaki evreni ima etmiştim. Ama ihtilalin olması şiirin başka bir boyut kazanmasına neden oldu. Madem ki çocuk değiliz beşikte Gelen tehlikeyi görmemiz gerek Uzatmış çatal dilimi bir engerek Bakınız ıslık çalıyor işte eşikte Pek anlaşılmıyor ama zikri Akıtabilmek için ağzındaki zehri Bütün gün gözleri ve aklı fikri Elimizdeki kaşıkta önümüzdeki tabakta Bu şiir de 12 Mart 1971 Muhtırası öncesinde yazdığım ve komünizmin tehlikesini işaret eden bir şiirdir. Şairler 6’ncı hisleri çok kuvvetli olan insanlardır. Hisar Dergisi şairlerinden olan bir arkadaşımız daha önce yazdığı şiirlerinde ölümünü haber veren şiirler kaleme almıştı. O arkadaşımız 12 Mart’taki kargaşalıkta vurularak hayatını kaybetmişti. MS: Şairlik ve şiir anlamında bir anınızdan bahseder misiniz?

MRE:

Bir arkadaşın tavsiyesiyle Zeki Efeoğlu ile Muammer Dirik’in İzmir’de birlikte çıkardığı Adalet ve Hüryol gazetelerinde de yazdım. Daha sonra bir şiirim yayınlanmış ve arkadaşım çıkan gazeteyi göstermek için yanıma geldi. O şiiri de bir peronda yazmıştım. Aydın’da lise olmadığı için lise çağındaki gençler İncirliova Germencik gibi komşu ilçelere gidiyordu. Biz de liseli arkadaşlarla bir peronda tren beklerken bir kız bana bakıp gülümsedi ve trene binip gitti. Ben de bu durumdan etkilendim. Eve geldim bir şiir yazdım. Dün trende bir yolcu kız, Hemen gülüp geçiverdi, Aman ne yaman hırsız, Kalbimi alıp kaçıverdi, Nerelidir tanımam, Bilmem nereye gider, İçimde garip bir his, Ona sevgilim der, Kime sorsam ben bu derdi, Bilmem onu tanıyan var mı? Dünden beri çok üzgünüm, Yoksa görüş bu kadar mı? Yani anlayacağınız şiirler her yaşanmışlığın bir ürünüdür. MS: Şairlik ve şiirler size maddi ve manevi anlamda bir katkı sağladı mı?

MRE:

Aldığım ödüller sayesinde güzel paralar kazandım. Şiir sayesinde ruhum hep dinç kaldı. Yalnız kaldığım her anı değerlendirip şiir yazdım. Şairlik için kelime haznesi çok önemlidir. Bunun için ben de çok sözlük okudum. Nevbahar Kıtlıkta ilk defa bollardan geçtim Daracık patika yollardan geçtim Dün yine yaşanmış yollardan geçtim Nevbahar tomurcuk tomurcuk bağlar Kaldı gerçekleşmez zor arzu gibi Hatıralar buruk lor tuzu gibi Anayı yitirmiş mor kuzu gibi Gölgeli yollarda bir çocuk ağlar Bak kendime bile kalmadı faydam Gözyaşlarım iri sıcak ve saydam Babamdır aklıma gelir bir adam Hüznün kirpiğimde bir bocuk gibi Bırak ağlayayım ey düş avutma Ben doğunca melek öpmüş unutma Çocukluğum ipi kopmuş uçurtma Kuyruğunda küçük bir baloncuk var Dünyada canını horlamış çoktur Yaşamak yayından fırlamış oktur Ne yapsak geriye dönüş yoktur Sürüyor ve sürsün bu yolculuklar Gönlüme acıklı sahneler düştü Aklıma fikrime bak neler düştü Nevbahar nasılsa cemreler düştü Açılsın goncalar ve tomurcuklar Dağılmadı sisler öyle sisler ki Diyemem bu hisler öyle hisler ki Kader böyle imiş gönlüm ister ki Anam yok demesin bütün çocuklar MS-Kendinize örnek aldığınız veya etkilendiğiniz usta bir şair var mı?

MRE:

Ben en acemi şairden bile etkilenirim. Usta şairler ise hep ilham kaynaklarımdır. Örneğin bir Orhan Veli Kanık’ın şiirlerini tekrar tekrar okusam her okuyuşumda farklı farklı duygular içine girerim. Büyük şairler zamanında o kadar güzel şiirler yazmışlar ki etkilenmemek elde değil. MS: Yayınlanmış kitaplarınız var mı?

MRE:

Arkadaşlarla birlikte çıkardığımız ‘Yürüyen Merdiven’ isimli bir şiir kitabı var. 2011 yılında kendim çıkardığım kitabın ismi ise ‘O Beklenen Kitap Çıktı’. Bu kitap da adını bir şiirden alıyor. Zaten bu şiir de kitabın kapak kısmında yer alıyor. Başım döndü yüze yüze Girdiğim göl girdap çıktı Tam kırk yıldır yaza yaza O beklenen kitap çıktı       MS: Yazılı kaç şiiriniz var?

MRE:

Her evladıma düşecek şekilde şiir dolu hemen hemen 10 ajandam var. Şiirlerimi yazarken zamanlarını da yazarım. Elimdeki bu şiir defterini de arkadaşlarıma çeşitli ortamlarda okumak için cebimde taşıyorum.  Yüzlerce şiirim var. Hiçbir şiirimi güzel olmadı diye yırtıp atmam veya silmem. Yazarım ama eğer beğenmediysem üzerinde sonra oynamalar yaparım. Size 31 Mart 2015’te yazılan bir şiirimi daha okuyayım. Yağmadım Yağamadım bulutsuzum Gelecekten umutsuzum Ne sevinçli ne mutsuzum Hıçkırığım kahkaham yok Sır sakladım dürüm dürüm Yaşamakta belki hürüm Var mı benim tekerrürüm Ben ölürsem bir daham yok Bi çareyim acizledim. Yaşadıkça ucuzladım Duymadılar çok cızladım Bu pazarda hiç paham yok Ferdadayım Ferideyim Ette tende derideyim Bir küçücük cerideyim Şatafatlı ser levham yok Ne dur emri ne de cüştüm Mecnunum ben yoktur rüştüm Leyla için çöle düştüm Serabım çok bir vaham yok Anam tutmuş beni çaydan Muştu var mı yeni aydan At bulundu hani meydan Bu dünyada hiç saham yok MS: İkinci kitabı çıkarmayı düşünüyor musunuz?

MRE:

Maddi imkanım elverirse çıkarırım. İlk kitabım 500 adet basıldı. Mehmet Işılak ve Ömer Ali Serban hoca toplu satışlar yapıverdi. Biraz kendi köyümde dağıttım. İstek üzerine bazı arkadaşlara da dağıttım. MS: Şiir yazarken dikkat ettiğiniz belirli hususlar var mı?

MRE:

Şiirlerimi küçük harfle yazmıyorum. Editörler nerede küçük harf nerde büyük harf kullanılacağını bilmiyor. Büyük harf olduğu zaman hata az oluyor. Çıkan kitabı incelemek için basılmadan önce kontrol için aldım. Bir gün boyunca editörün hatalarını düzelttim. Ona rağmen bu sefer başka hatalar yapmış. Aydın’da maalesef güzel bir editör bulamadım.  Serbest, kafiyeli her türlü şiir yazarım. Şiir yazmak için ilham önemli. Şiir bir merdivendir. Merdiveni oluşturmak için de önce ayakları oluşturmak gerekir. Nasıl ki bir ağaç merdiven yapmak istesek önce yan ayakları bulmamız gerekir. Daha sonra da basamakları oluştururuz. Şiir de böyledir. Ayaklardaki kafiye nerde biterse basamakları orda bırakırım. MS: Son olarak Karatepe Şehitliği’nde size ait olduğu söylenen mısralardan da bahseder misiniz?

 MRE:

Karatepe Şehitliğinin yapıldığı yıllarda kaleme almıştım o şiiri. Daha sonra Aydın’da toplanan şairler komisyonu şehitliğe yazılmak üzere bu şiiri ele aldı. Komisyon Yunan kelimesinin sert olduğunu ve iki ülke arasında ikili ilişkilere zarar vermemesi için tereddüt etti. Ben de komisyona ‘ben bu şiirde kendim konuşmadım şehitleri konuşturdum. Şehitlere yalan mı söyleteceksiniz. Onlar yalan söylemez. Onları Yunan yaktı’ dedim. Son olarak bu doğrultuda karar verildi ve şiir ilk başta yazdığım gibi orijinal haliyle Karatepe Şehitliği’ne yazıldı. Şiirin altına ismimi yazmamı söylediler ama ben kabul etmedim. Dedim ya şiiri yazan şehitlerdi ve ben onların ağzından yazmıştım. İşte şehitlikte yazan mısralarda şu şekilde: Sim sim gözyaşı Oluk oluk kan aktı Ehli vatan şahittir Bizleri Yunan yaktı