Ege’nin en önemli tarım alanlarından Aşağı Büyük Menderes Havzası’ndaki Söke Ovası’nda iklim değişikliğinin etkileri görülmeye başladı. İklim değişikliğinin etkisiyle aşırı artan sıcaklık sonucunda bölgede meydana gelen kuraklık hem çiftçileri hem de biyolojik çeşitliliği olumsuz etkiledi. Mart ayından bu yana 8 aydır bölgede yağış olmaması önemli ovada değişimlere yol açtı. Yaz aylarındaki kuraklık nedeniyle içinde yürünebilecek bir seviyeye gelen Büyük Menderes Nehri’nden sonra, şimdi de azmak adı verilen eski menderes yatakları ve drenaj kanallarının birçoğu kurudu.
ÇİFTÇİLER SUYA HASRET KALDI
Kuraklık nedeniyle Söke Ovası’nın hayat sigortası olarak görülen azmakların kuruması sadece çiftçileri değil, burada yaşayan sucul canlıları, kuşları ve diğer hayvanları da olumsuz etkiledi. Derin yerlerde kalan su birikintilerinde su kaplumbağaları ve çatlak toprakların nemindeki kurbağalar yaşam mücadelesi veriyor. Çiftçiler başta olmak üzere tüm canlılar yağmuru hasretle bekliyor.
54 YILIN EN KURAK DÖNEMİ
Bu yılın çok farklı olduğunu söyleyen çiftçiler, uzun süredir su sıkıntısı çektiklerini, ancak 1970’lerden beri böyle bir kurak sezon görmediklerini, sıcak geçen yıllarda bile azmaklarda su bulunduğunu, bu yıl ise içinde yürünebilecek seviyede olduğunu ve Ekim ayında ekmeleri gereken buğday ekimini yapamadıklarını söylediler.
SAZLIK YANGINI ÇIKTI
Kuruyan azmaklardaki kuru sazlıklar yangınlara da davetiye çıkartıyor. Ekosistemi Koruma ve Doğaseverler Derneği Başkanı Bahattin Sürücü, kuraklığın etkileriyle ilgili bölgede araştırma yaparken çevredeki tarlalardan dumanların yükseldiğini görüp itfaiyeyi arayarak durumu haber verdi. Tarlaların kıyısındaki kanalların etrafında bulunan kargı kamışlarının yandığını görüldü. İtfaiye ekipleri gelinceye kadar kargı kamışları ve kanaldaki bitkiler kül oldu.
İTFAİYE ARAÇLARI MEKİK DOKUYOR
EKODOSD Başkanı Bahattin Sürücü, sazlıkların temizlik amacıyla yakıldığını belirtti. Gelen ihbarlar yüzünden itfaiyenin hangi tarlaya gideceğini şaşırmış durumda olduğunu belirten Sürücü, “Bu mevsimde yüksek bir tepeye çıkılıp Söke ovasına bakıldığında, birçok tarladan dumanların yükseldiği ve kanallarda bulunan kargı kamışlarının ve bitkilerin yakıldığı görülebiliyor. Bunlar sözde temizlik amacıyla yapılıyormuş. Ancak yakanlar belli değil. İtfaiyenin bu yangınlara yetişmesi ve tarla yollarına girmesi de mümkün değil. Hemen her yıl gelenek hale gelen yakma eylemi yasak olmasına rağmen sürekli tekrarlanıyor” diye konuştu.
ATEŞ YAKMANIN CEZASI AĞIR
Yakılan bu sazlıkların yaban hayatının yaşam alanları olduğuna değinen Sürücü, “Yaklaşık 400 bin dönüm tarımsal faaliyetlerin yapıldığı araziler içinde bulunan azmaklar, bitkiler, su kanalları; Dilek Yarımadası, Menderes Deltası, Bafa ve Azap gölleri ve Latmos(Beşparmak) Dağları gibi zengin biyolojik çeşitliliğin bulunduğu alanları birbirine bağlayan ekolojik bir koridor görevi görmektedir. Yakılan bu sazlıklar yaban hayatının son yaşam alanları olup, kuşların, memelilerin, sucul canlıların, sürüngenlerin ve tarım için yararlı birçok böceğin beslenmesini, barınmasını ve üremesini sağlamaktadır. 4915 Sayılı Kara Avcılığı Kanunu’nun 4. Maddesine göre; Yaban hayvanları, üreme, tüy değiştirme ve göç dönemlerinde rahatsız edilemez, yavru ve yumurtaları toplanamaz, yuvaları dağıtılamaz ve memelilerde kış uykusunda rahatsız edilemez hükmü kapsamında, bu tür sazlık ve yabancı ot yakımı faaliyetlerini yapanlar hakkında ilgili kurumlar tarafından işlem yapılması gerekir. Biz de bu yaptırımlar uygulanmıyor ancak birçok ülkede çok daha ağır cezalar uygulanıyor. Bazı ülkelerde tahıl, mısır, saman, kuru çimen ya da anızlık tarlayı yakmayı bırakın, tarlaya 15 metre mesafede bir tütün ürününü yakmak ya da kullanmanın cezası 5500 dolardan başlıyor” diye konuştu.