Son dönemde birçok konunun arabulucuk sayesinde çözüme kavuştuğunu kaydeden Avukat Yıldırım, çeşitli konularda açıklamalarda vatandaşları bilgilendirdi. Yıldırım açıklamasında şu ifadeleri kullandı: “Arabuluculuk, dünyadaki gelişmelere paralel olarak, 2012 yılında mevzuatımıza girdi. 2018 yılından itibaren “dava şartı arabuluculuk” uygulamasıyla yaygınlaştı. İşçi-işveren alacakları ve işe iade talepli davalarda ve bazı istisnalar hariç ticaret hukuku, tüketici hukuku, kira ilişkisi, ortaklığın giderilmesi, kat mülkiyeti, komşuluk hukuku ve tarımsal üretim sözleşmeleri kaynaklı uyuşmazlıklarda artık dava açmadan önce mutlaka arabuluculuğa başvuruluyor.”
“MAHKEME İLAMI NİTELİĞİNDE OLABİLİYOR”
Yıldırım, açıklamasına şöyle devam etti: “Dava şartı olmayan pek çok uyuşmazlıkta ise ihtiyari arabuluculuk yapılabilmekte. Örneğin, aile hukukunda mal paylaşımı gibi tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği konularda, iş kazasından kaynaklı tazminatlarda veya müteahhit ile arsa sahibi arasındaki eser sözleşmesinden kaynaklı uyuşmazlıklarda zorunlu olmasa da arabulucuya başvurulabilir. Tarafların ortak rızasıyla hazırlanan arabuluculuk anlaşma belgesi, mahkeme ilamı niteliğinde olabiliyor. Tutanakların mahiyetinden dolayı arabulucunun hukuk bilgisine sahip olması gerekir. Öte yandan, arabulucunun iletişim yetenekleri ve süreç yönetimi de bir o kadar önemlidir.”
“ANLAŞMAK VAZGEÇMEK DEĞİLDİR”
Yıldırım, açıklamasını şöyle sürdürdü: “Anlaşan taraflar uyuşmazlığı geçmişte bırakabilir, problem olmaktan çıkarıp “deneyim” hanesine ekleyerek geleceğe yeni bir sayfa açabilir. En güzeli, konuşup anlaşarak tarafların empati kurması, aralarındaki ilişkiyi tamir etmesi, huzura ve esenliğe kavuşmasıdır. Anlaşırken affetmek veya barışmak zorunda değilsiniz. Taraflar birbirleri ile yollarını ayırmayı da seçebilir. Gerçek kişi olsun, tüzel kişi olsun; ilişki sona ererken taraflar arasındaki alacakların ve borçların masaya yatırılması, varlıkların tasfiyesi ve ileride tereddüt bırakmayacak şekilde maddi ve manevi unsurların düzenlenmesi gerekir. Bu düzenlemeyi yargılamaya bırakmadan bir an önce tamamlayıp artık muhatap olmak zorunda kalmadan taraflar önlerine bakabilir. Anlaşmak, vazgeçmek de değildir. Tersine, ihtiyaçlarınıza uyacak çözümü, inisiyatif alarak, sorumluluk üstlenerek kendinizin ortaya çıkarmasıdır. Tüm tarafları kapsayan çözüm, gerçekçi ve makuldür. İyi bir anlaşma fedakârlıkları taraflara hakkaniyetli şekilde dağıtır, bu dağılımda kısa-orta-uzun vadedeki dengelere ayrı ayrı ve bütün olarak bakılmalıdır. Arabuluculuk Merkezleri, görüşmeler için en uygun mekânlardır. Tarafların huzurlu hissetmesini sağlayan, imkanları uygun bir ortamda görüşme yapıldığında anlaşma ihtimali artar. Velhasıl, arabuluculuk, dünyada olduğu gibi, ülkemizde de gelişen ve yaygınlaşan bir kurum olarak hayatımıza girmiş bulunuyor.
“ÖNEMLİ OLAN KİRANIN ARTIŞTAN ÖNCEKİ DEĞERİ”
Yıldırım, açıklamasını şöyle tamamladı: “Kiralarda yüzde 25 sınırının kalkması ile kira uyuşmazlıkları biter mi, maalesef hayır. Çünkü artış oranından da önemli olan, kiranın artıştan önceki değeridir. Rayicin çok altında kalan kira bedelleri bundan sonra enflasyon oranında artsa da makas açılmaya devam eder. Örnek olarak, rayici 20bin TL olup fiili kirası 4bin TL’de kalmışsa yüzde 50 artış yapılsa artış 2 bin TL seviyesinde kalır. Halbuki, 20bin TL’nin yüzde 50’si 10bin TL’lik bir artışa karşılık gelirdi. Makas daralmadı, bu örnekte 8bin TL daha genişledi. Dolayısıyla kira bedelinde yeniden tespit veya uyarlama yapılmadan ya da tahliye ile kira ilişkisi feshedilip yenisi kurulmadan, sadece artış oranı ile rayice yaklaşılması pek mümkün değildir.
Sonuç olarak, kira konusunda davalar önümüzdeki dönemde de devam eder. Bunun her iki taraf için de makul ve avantajlı alternatifi arabuluculuk yoludur.”