Bir takım televizyonlardaki dizilerin muhtevasına bakar mısınız?
Tam bir rezalet…
Artık o kadar normalleşti ki…
Gayri meşru hayatı özendiren dizilere bir şey söyleyeni duydunuz mu?
İsterseniz bir eleştiride bulunun..!
Maazallah..!
Kanalizasyon çukuru…
Neymiş efendim…
İki sevgilinin bir evde gayri meşru yaşamasının nesi yanlışmış..!
Batıcılık…
Modernlik bunu gerektirmiyor mu?
Laiklikten bunu anlamıyor muyuz?
***
Batıcılılara göre kız ve oğlanın…
Kadın ve erkeğin birlikte aynı evde yaşaması kadar daha tabii ne olabilir ki?
Onlara göre bizler çağdışıyız.
Karanlık dehlizlerde kalmışız.
İletişim çağında ayrı gayrıya gerek var mı?
***
Sizler, daha çok izlenme uğruna değerlerinizi…
Kültürünüzü…
Geleneklerinizi…
Mukaddesatınızı yok sayarsanız…
Baldız enişteye…
Yeğen yengeye…
Amca yeğeninin eşine…
Kayınbaba dünürüne yazıp çizerek dizilerin izlenmesini tavan yaptırırsanız…
Halk da bunu taklit eder.
***
“Biz sokağın sesini ekrana taşıyoruz” mavralarını ileri sürenler:
Geçiniz bunları…
Böylesi dizi ve filmlerin sayıları günbegün artıyor.
Bu tarz sapkın dizilerin aileyi tahrip etmesi görmezden geliniyor.
Bu dizilerde kadına verilen orantısız haklar…
Aile bağlarının, ortak aile kimliğinin aşınmasına…
Zayıflamasına zemin hazırlıyor.
Kadının kendi soyadını kullanma taleplerinin feminist bir yaklaşımla karşılanırken…
Sosyal medya denilen uygulamalar üzerinden aile kurumunda çok şiddetli deprem yaşanırken…
Boşanma ve ayrılıklar çığ gibi artmakta…
Aile birliğinin kutsallığı yerle bir olmaktadır.
Bu kadar saldırı karşısında bu hayati mesele görmezden geliniyor.
Kadın ve erkeği bir rekabetin içine iten muhtelif tatbikatlar bu işin içinden çıkılmaz hale gelmesine zemin hazırlıyor.
Feminist hareketlerin desteklenmesi…
Kadının her sözünün altının çizilmesi gerçeği…
Erkeği çaresizlik kıskacına itmektedir.
Bu hâl kadının pervasızlaş(tırıl)masına yol açmaktadır.
Bakınız, etrafınıza…
Bu söylenenlerin mübalağa değil…
Hakikatin tâ kendisi olduğu görülecektir.
Son istatistikler boşanmada sadakatsizliğin birinci sıraya yerleştiğini gösteriyor!
Bir türlü çözüme kavuşturulamayan şu meseleye bakar mısınız?
Bir gün evli kalıp bir ömür boyu o erkeği nafakaya mahkûm eden adaletsizlik değil de nedir?
Sağır sultanın bile duyup tedbir aldığı bu haksızlık karşısında üç maymun oynanıyor.
Duymazdan geliniyor.
Görmemiş gibi hareket ediliyor.
Suya tirit birkaç açıklamayı görmezseniz..!
***
Gerçi İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın(İKSV) düzenlediği “Aşkın ne yaşı ne de cinsiyeti var ama aşkı anlatmanın binbir yolu var. Neredesin Aşkım?” paylaşımlı İstanbul Film Festivali’ne kamu kurumları tam kadro destek verirse (Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Kadıköy Belediyesi, Beyoğlu Belediyesi) halk ne yapsın?
Bu festivalde neler mi vardı?
LGBT propagandası başta olmak üzere…
Halka açık müstehcen filmler…
Ve tabiî ki kadın erkek teşhirciliği…
Bunların Anayasa’nın 41. ve 58 maddesine aykırı olduğu…
İlgili kamu kurumlarının Anayasayı çiğnediğini söylemeye hacet var mı?
***
Makaleye konu mesele kadına müspet ayrımcılık değil…
Tam aksine âdaletsizliğe benzin dökmektedir.
Sosyal medya denilen çukurun nasıl hayali karakter ürettiğini herkesin malumu değil mi?
Estetik ve filtre uygulamalarıyla kadınlarda gerçekçi olmayan güzellik tasavvuru…
Ve bu gerçek dışı uygulamaların işe alımlarda…
Kariyer basamaklarında haksız rekabete zemin hazırladığını kim inkâr edebilir ki?
Hakikat bu iken -anlaşılan- bu durum hiç kimseyi rahatsız etmiyor!
Ortalık kaşı gözü, saçı başı, giyimi kuşamı birbirinin aynı olan, sun’ilik sınırını dahi aşmış illüzyon tiplerle dolu!
Ve bunlar rol model olarak yeni nesil tarafından “satın alınmaktadır.”
Açıkça ifade edelim:
Müslüman bir ülkede namuslu olan, ahlaklı olan, liyakatli olan kadın değil de…
Güzel ve çekici olan kadının özellikle tercih edilmesinin bir ölçü hâline gelmesi bittiğimizin alametidir.
Ülkemizde laiklik elden gitmiyor ama millî kimliğimiz, ailemiz elden gidiyor!
Türkiye Gazetesi’nden Meryem Aybike hanımın(15.03.2024) ifadesi ile bitirelim:
“Türk millî kültürü ve yüce İslam dini bu milletin ahlak ölçüsünü tarih boyunca koymuştur.
Bizlere düşen kadim geleneklerimizden ve dinî ölçülerde taviz vermeden yüksek ahlaklı bir toplum inşa etmektir.”
Vesselam…
HAMİŞ: “Tarikat ve cemaatlerde bulunmaması gereken iki şey: Siyaset ve Ticaret” (https://www.sesgazetesi.com.tr/tarikat-ve-cemaatlerde-bulunmamasi-gereken-iki-sey-siyaset-ve-ticaret) adlı makalemize gösterilen alakanın, olumlu anlamda geri dönüşlerin çokluğu konunun önemine işarettir. Bu mesele, tefrikaya dönüşmeden istişari eleştiri sınırları içinde hal edilmelidir. Aksi bir durum, hüsranla neticelenecektir. Bundan milletimizin tamamı etkilenecektir.